Kayıtlar

Nisan, 2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Ahlaken Yalnız Kalmak!

Resim
Tarihin en tartışmalı referandumu sonuçlandı. Toplum olarak “ hayır” dediğimiz halde, kanunu açıkça ihlal eden YSK’nın yaklaşık 2,5 milyon “ mühürsüz oyu ” geçerli saymasının sonucunda“ evet ” cephesi kazanmış ilan edildi. Böyle bir kararın, troller hariç, evet verenlerin çoğunluğu dahil olmak üzere, hepimizin göğsünün üstüne bir ağırlık çökmesine, haksızlığa uğramışlık duygusuna kapılmamıza yol açtığına eminim. Bu yazı yazıldığında henüz sonuç kesinleşmemişti ama artık Türkiye’de yeni bir hukuksal düzen geçerli! Bu yeni hukuksal düzen, hiç kuşkusuz binlerce yıllık vicdani geleneği ve ahlaki birikimi de yok etti. Vicdani gelenek ve ahlaki birikim denilince izlediğim filmden bir cümle dikkatimi çekti. AŞK, ŞİDDET VE CİNAYET!  Filmin adını hatırlamıyorum. Birbirlerine sırılsıklam âşıklarken günü geldiğinde aşkları biten bir çiftin cinayete varan hikâyesi! Kadın oldukça varlıklı ama ilişkilerinin başlangıcındaki temel saik bu değil; hakikaten aşıklar. Sonrası mal

Geçmedi Bor'un Pazarı

Resim
“Siz meclisten geçirin, gerisini bana bırakın ” dediğini hatırlıyor musunuz? Bunun üzerine Meclis’ten alelacele geçirilmiş; gizli oy kuralına dahi uyulmamıştı. Meclis’te gizli oy, açık sayım kuralına uymayanların sahada uymalarını beklemek saflık olurdu. Nitekim, “ gerisini” , 16 Nisan günü, görmüş olduk. Önce “ atı alan Üsküdar’ı geçtiği ” söylendi; “ getirin, o at bizim ” tepkileri artınca da “ Geçti Bor’un Pazarı, sür eşeği Niğde’ye ” cevabı geldi. O cevap, benim aklıma, Namdar Rahmi Karatay’ın, “ Selvi gibi umutlar döndü birer iğdeye/ Geçti Bor’un pazarı sür eşeği Niğde’ye” dizelerini getirdi. “MÜHÜRSÜZ OY”, KANUNA AYKIRIDIR! Demek istediler ki “ fırsatı değerlendiremediniz ”! Hangi fırsatı? YSK’nın toplandığı saati hatırlayın; YSK tarihi açısından da ilk sayılabilecek bu toplantı, oylamanın henüz sürdüğü saatlerde yapılmış ve sonrasında YSK Başkanı Sadi Güven, “ mühürsüz oyların geçerli sayılacağına ilişkin bir duyuru” yapmıştı. O dakikalarda ortada imza alt

Getirin O Atı, Onun Sahibi Var!

Resim
Devir, kanunun-kuralın yerini eşkıyalığın aldığı; haksızlığın hukuksuzluğun haddinin hesabının olmadığı, halka zulme uğradığı, Osmanlı devri. Bolu Beyi örneğinde olduğu gibi devlet adamları “ eşkıya ” olmuş. Zaten bu yüzdendir ki sıradan bir fani olan Ruşen Ali, namı diğer Köroğlu, halkın gözünde “ Hızır’a arkadaş, Kırklara yoldaş ” kabul edilmiş! İşte tarihlere sığmaz O Köroğlu’nun atını çalmışlar.  “ Divanından kuş uçurmayan , Bolu Beyi’ni titreten Köroğlu’nun atını çalmak kimin haddine ” diye sormayın; rivayet böyle. Olur mu olur! Nihayetinde “ çaldıkları minareye kılıf uyduranların yaşadığı bir ülke ” burası! Rivayete göre hırsız, çaldığı atı İstanbul’da pazara çıkarmış. Köroğlu da, tebdili kıyafet, o pazara giderek, satışa çıkartılan kendi atına alıcı olur gibi yapmış. “Beğendim ama at dediğin eyerine oturulmadan anlaşılmaz, müsaade et de bir bineyim ” diye de mavra yapmış. Sonra da atlamış kıratın sırtına ve bir solukta gözden kaybolmuş. “ATI ALAN ÜSKÜDARI

Juve başardı, biz de başarabiliriz!

Resim
Bütün kanalların “ ortak yayın ” yaptığı “ sahibinin sesi ”nden kaçarken rastlamıştım PSG-Barcelona maçına. Birdenbire goller peş peşe gelmişti. Sonuna kadar izlemiştim o maçı; PSG 4-0 kazanmıştı. Haliyle rövanşını da izlemiştim. Sonuç 6-1’di ama verilen mesaj,  6-1’den de önemliydi: AKIL, KİBİRDEN ÜSTÜNDÜR! “Her zaman Barca kazanır .” İtiraf edeyim, aklımdan önce 7 Haziran, sonra da 1 Kasım seçim sonuçları geçmişti. Dilimin ucunda, “futbol bu, her şey olabilir ” sözü; göğsümde PSG’lilerin düğümlenen boğazları! Ekrana yansıyan ise Barcelona’nın kibri idi! Dün de “ fikri takip ” yapmak istedim, “ kibirli” Barcelona için. Geçtim ekranın karşısına.                        Daha maç yeni başlamıştı ki Juventus, Paulo Dybala ile önce 1-0, ardından da 2-0 yaptı. Sessizce bekledim; zira bilinçaltımıza yerleşmiş önyargıya göre “Barcelona ne eder, eder, bu maçı çevirir” di. İkinci yarı oldu; Barcelona, tıpkı ilk yarıda yaptığı gibi sadece top çevirdi. O kadar