29 EKİM: MUCİZE DEĞİL, MÜCADELE!

94 yıla çok şey sığdırmış Cumhuriyet’in kuruluşunu kutluyoruz.
Kutlu olsun!
Cumhuriyet için çok söz edildi, çok eleştirildi; çok da methiyeler dizildi.
Negatif anlamda söylenmiş en cüretkar söz, AKP’li eski bir milletvekilinin söylediği, “90 yıllık reklam arası” sözüdür.
Bizim "bu taraf"ta olanlar, o söze tepki gösterince "o taraftakiler" çark etti. Çark ettiklerinin göstergesi olarak da o sözü söyleyen vekili bir daha aday göstermemişlerdi.
Biz de "başarmış olmanın hazzı" ile sessizliğe büründük.
Meselenin bir milletvekilinin "patavatsızlığı" olmadığını kısa süre sonra öğrendik.

SEYİRCİ KALMAMAK!

Nitekim "90 yıllık reklam arası" sözünün üstü henüz tozlanmıştı ki bu kez başka bir AKP'li vekil; üstelik, MKYK Üyesi Ayhan Oğan, "yeni bir devlet kuruyoruz" dedi.
"Bizim taraf" gene tepki gösterdi, "öbür taraf" gene çark etti; biz gene sessizliğe büründük ama onlar aralıksız çalıştı.
Nitekim bu kez karşımıza "müftü nikahı" ile çıktılar. 
Biz gene tepki gösterdik ama bu kez onlar geri adım atmadılar; müftü nikahı yasalaştı.
"Müftü Nikahı" deyip geçmeyin; Cumhuriyet'in kazanımlarından biri olan resmi nikah, "dini nikah"ın yerine konulmuş önemli bir kazanımdı. O kazanımı doğrudan kaldırmaya henüz cesaret edemiyor olabilirler ama "bizim sesimiz", sadece Cumhuriyet'in kazanımlarına yönelik "yıpratma hamlesi"ne kadar çıktığı sürece, emin olun, sıra ona da gelecek.
Her şey açık; iki taraf arasındaki mücadele, "milli egemenlik" ile "padişahlık rejimi" arasında henüz sonuçlandırılmamış bir mücadeledir. Açık ki biz "seyirci" olmayı tercih ettiğimiz sürece onların 1923 öncesine dönme isteği hep olacaktır.
Kimin kazanacağına tarafların mücadeledeki ısrarı ve zorluklara rağmen başaracağına olan inancı belirleyecektir.

AZİMLİ VE İNANÇLI OLMAK!

Melese Cumhuriyet ise örneğimiz de elbette Mustafa Kemal olmalıdır.
Niçin?
Pek çok nedeni var ama her şeyden önce Mustafa Kemal'de ısrar ve inanç vardı.
Mustafa Kemal, “Padişahım çok yaşa” geleneğinin Anadolu coğrafyasının en ücra köşesine dahi sirayet ettiği bir dönemeçte yediden yetmişe herkesi önce bağımsızlık mücadelesine; ardından da Cumhuriyet’in kurulmasına ikna etmişti.
O, önce Ordu Müfettişi olarak Samsun’a gidebilmek için Padişahı ikna etmiş; izni aldığı andan itibaren karşılaşabileceği bütün zorlukları ve onlarla nasıl baş edebileceğini de önceden planlamıştı. 
Emin olun; Padişah o izni vermemiş olsaydı da Mustafa Kemal, Samsun'a gidip, oradan Anadolu halkına mücadelenin gereğini anlatacak ve gene Cumhuriyet'in kuruluşuna öncülük edecekti.
Mustafa Kemal'i "fevkalede müsaadeye mazhar" kılan özelliği halkın en umutsuz anlarında karşılarına geçip, umutlarını tazelemiş ve onların duygularına tercüman olmasıdır.
O, daha işin başında, İstanbul Boğazı’na demirlemiş İngiliz işgal gemilerine bakıp, “geldikleri gibi giderler” derken, mücadelenin başarısından emindir; nitekim, bu sözünün takipçisi olarak Kurtuluş Savaşı’nı örgütlemiş ve bağımsız bir Türkiye’nin “kuruluşuna öncülük etmiştir.
O’nu eleştirirken, çoğu zaman, “dediğim dedikçi” olduğu konusunda neredeyse herkes müttefiktir.
Oysa Atatürk, “dediğim dedikçi”likten çok kararlı bir kişiliğe örnek gösterilebilir; bu kararlılığında, muhataplarının nabzını tutmasını iyi bilen lider kişiliğinin etkisi büyüktür.
93 yıllık Cumhuriyet’in Atatürk’ün yaşadığı ilk 15 yıl boyunca başta Dersim Tertelesi olmak üzere yaşanmış pek çok travmatik olay mevcuttur ama ortada büyük bir gerçek var ki Mustafa Kemal, uygulamada göstermelik de olsa iktidarı gökyüzünden yeryüzüne indirmeyi başarmış bir liderdir.
O'nun iktidaru ve tercih ettiği yöntemler, son ön dört yılda iktidarın yeniden gökyüzüne ait olduğuna ilişkin tartışmaları alevlendirmiş ve "gökyüzü" adına “halife”nin yönetmesi gerektiği fikrini iktidara taşımışsa da Cumhuriyet’in önemi tartışılamaz.
Şer’i Hükümlerle yönetilen bir imparatorluğun kalıntılarından insana ait kuralları olan bir Cumhuriyet çıkartan Mustafa Kemal Atatürk’ü anlamadan Cumhuriyet’i anlamak imkansızdır.
MÜCADELE KAZANDIRIR!
 “Kişiliğiniz İtibarınızdır” Kitabımın “İtibar Nasıl Oluşur?” Başlıklı 2. Bölümünün alt başlıklarından biri, “İtibar Katılımcılıği Benimsemek ile Oluşur”(*) şeklindedir.
O bölümde, katılımcı lider örneğim, Mustafa Kemal'dir.
Bana göre, Mustafa Kemal Atatürk, iyi bir katılımcı liderlik örneği göstermiş ve Kurtuluş Savaşı’nı örgütlemiştir. Samsun’dan başlayıp, Amasya, Erzurum, Sivas ve Ankara’da karşılaştığı bütün zorluklara göğüs germesini bilen Atatürk'ü, anlamak, bugünümüze de yol gösterici niteliktedir. 
O, kitlelerle aynı dili konuşmuştu; bugün de ihtiyaç, kitlelerle aynı dili konuşabilmektir.
Mucizelere değil, mücadeleye inanmıştı; bugün de ihtiyaç, mücadeledir.
O, kitleler olmadan mücadelenin başarı şansının olmadığını görmüş; kitleleri sürece katabilmek için yüzünü bizzat kitlelere dönmüştü; bugünün ihtiyacı da yüzümüzü kitlelere dönebilmektir.
Her türlü riski göze almadan mücadelede başarının imkansız olduğunu biliyordu; bugün de ihtiyaç, her türlü riski göze alabilmektir.
Şartlar, giderek ağırlaşıyor. Şartları lehimize çevirebilmenin yolu, inançla, kararlılıkla ve azimle mücadele etmekten geçer.
Herkesin farklılığını koruyarak, özgürlük, eşitlik ve kardeşçe varolabilmesi, demokrasi için mücadele etmekten geçer.
Bilinen bir sözdür; "Mücadele edenler her zaman kazanamayabilir ama kazananlar her zaman mücadele edenlerdir."
O halde her koşulda hakkımızı, hukukumuzu korumak için mücadele edelim; çünkü mücadele kazandırır!

(*) Kişiliğiniz İtibarınızdır, Elma Yayınevi, 2. Baskı, s. 55-60.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Neşet Baba!

Elli dirhem fazla gelmiş ayrılık!

HALKIN POLİSİ CEVAT YURDAKUL