Kayıtlar

Şubat, 2010 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Darbe sorgusuna Kenan Evren'den başlanmalı!

Kuvvet ve ordu komutanlığı yapmış ve aralarında halen görevde olan generallerinde gözaltına alındığı 22 Şubat, Türkiye’nin yakın tarihi açısından önemli bir gün olmaya aday görünüyor. , Hükümetin, normalleşme; muhalefetinse orduyu etkisizleştirme olarak değerlendirdiği operasyonun, sarsıcılığı, bugüne dek, ufak tefek çıkışlarla yetinen Genel Kurmay Başkanı, Mısır gezisini ertelemek zorunda kalmasından anlaşılıyor. Darbe planları yapmakla suçlanan üst düzey askerlere yönelik operasyonun mantıki sonucuna ulaşmasının yolu, Türkiye’nin dikkatini 12 Eylül’e ve müsebbibi Kenan Evren’e yöneltmesinden geçiyor. Son yarım asrı darbelerle ve darbecilik tartışmalarıyla geçen Türkiye’nin, yaşadığımız bu günlerin yarattığı ufunetten alnının akıyla çıkabilmesiyse Ergenekon adı verilen ve darbecilikle özdeşleştirilen operasyondan gerekli dersleri çıkarmasıyla mümkün görünüyor. Geçmişte işlenmiş faili meçhul cinayetleri ve gerçekleşmiş olayları açığa çıkartabilme ihtimali, Ergenekon süreciyle muhalif u

Din dersleri iki katına mı çıkıyor?

Devlet Bakanı Faruk Çelik’in koordinasyonuyla yürütülen “Alevi Çalıştayları” dizisi, bir Ön Rapor ile sondan bir önceki aşamaya getirilmiş bulunuluyor. Bakan Çelik’in, Çalıştaylar dizisine dahil edilmeyen Madımak’ta katledilenlerin aileleriyle Ön Rapor sonrası görüşmesi ve Sivaslıların görüşü doğrultusunda Madımak’a ilişkin karar vereceklerini söylemesi, Alevi Çalıştaylarının yapılma gerekçesini de açıklıyor gibi. Bu sürecin “bonusu” ise din derslerinin temel ve gönüllü biçiminde iki ayrı format üzerinden sürdürülme önerisinin Ön Rapor üzerinden öğreniyor olmamız. Ergenekon tutukluları üzerinden “derin devlet” tartışmasını çok da cevval bir biçimde yürüten Hükümet’in simgesel önemi olan Madımak konusunu, bir çeşit “sayısal çoğunluk” ikilemine sığdırması, sorunların algılayış biçimine de işaret ediyor. Meksika Hükümeti, Rüşvetçi Emniyet Müdürü’nün evine el koyup Müze yaparken Mexico Citylilere, “bu sizi rüşvetçi gösterir mi”; Solingen’de yakılan beş Türk’ün anısına anıt dikilirken Solin

Devlet kimliklere din yazarsa!(*)

İzmirli Belediye işçisi Sinan Işık’ın, nüfus kâğıdındaki din hanesine yazılan “İslam” sözcüğünün silinmesi ve yerine “Alevi” yazılması amacıyla açmış olduğu davayı görüşen AİHM, “kimlik kartlarında ‘din’ hanesinin bulunmasının başlı başına insan hakları ihlali olduğuna ve devletin bu konuda tarafsız olması gerektiği”ne hükmetmiş olması, bir kez daha, Türkiye’nin laiklik anlayışı tartışmaya açılıyor. Böylece, hem Hükümet’in, “istemeyenin kimliğindeki din hanesi boş bırakılır” kararının dayanaksızlığı hem de inanç özgürlüğünün çoğunluk inancıyla sınırlı olmadığı teyit edilmiş bulunuyor. Türkiye’nin laikleşme serüveninin, esas rengine, Cumhuriyet sonrasında kavuştuğunu biliyoruz. Laikliğin anayasaya girdiği 5 Şubat 1937 de, bu serüvende önemli bir yer tutuyor. Cumhuriyet’in laikliği benimseme süreci, Mustafa Kemal’in ölümünün akabinde, laikliği ihlal sürecine dönüşmüş olsa da, atılan adımların küçümsenemeyeceğinin altını çizmem gerekiyor. AİHM’in nüfus kâğıtlarındaki din hanesine ilişkin