Kayıtlar

Temmuz, 2010 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Kenan Evren'i koruyalım!

Referanduma konu olan maddelerden birini de, 12 Eylül mağduru milyonların ağzına bir parça bal sürmeyi amaç edinen geçici 15. Maddenin kaldırılması oluşturuyor. Bu maddenin, simgesel bir anlamı var; zira darbecilerden Evren’i hedeflediği ve böylece demokratik bir anayasanın kapısının aralandığı izlenimi yaratılmak isteniyor. Kendi yaptığından daha anti demokratik bir anayasa düzenlemesi yapıldığının farkında olan Kenan Evren, referandumda “evet” çıkması halinde “kafasına sıkacağı”nı tekrarladığı belirtiliyor. Kendisinin kefil olduğu 82’ Anayasası’na “evet” oyu verip oranın yüzde 92’ye çıkmasına neden olanların, politik hedeflerine ulaşmayı kolaylaştırmak amacıyla geçici 15. Maddeyi de vitrine koyduğunu biliyor. Evren bu, altta kalır mı; “…sadece bir kurşun! Bumm! Ben, kendi işimi kendim hallederim. Onlara beni yargılama zevkini tattırmam” diyor. Blöf mü yapıyor, içten mi söylüyor; bilinmez. Bilinen Evren’in önemli bir tarihsel sürecin “kara kutusu” niteliği taşıdığıdır. Evren’in bildik

Evet mi, hayır mı?

Resim
12 Eylül’de referanduma sunulacak Anayasa değişikliği paketine verilecek oyların rengi konusundaki tartışma alevleniyor. AKP’yi bir yana bırakalım; Darbe Anayasası’nın surlarından düşürülecek her tuğlanın memleket hayrına olduğunu düşünenler “yetmez ama evet” çağrısı yaparlarken; paketin halkın gündelik hayatını olumlu yönde değiştirecek hiçbir içeriğe sahip olmadığını biliyor; değişikliklerin AKP’nin geleceğini güvence altına almaktan başka bir işe yaramadığını düşünenlerse “hayır” çağrısı yapıyor. “Evet” vereceklerin yetmezlik eki de, darbe anayasasına hayır demişlerin o anayasada yapılan değişikliklere “hayır” diyecek olmalarındaki ikilem de referanduma konu olan değişikliklerin ne menem bir şey olduğuna işaret ediyor. Elindeki sayısal çoğunluğu, genellikle Hükümet etmesinin önündeki engelleri kaldırmak için kullanan AKP, 2007 seçimlerinden sonra gündeme getirdiği Anayasa tartışmalarına kimseyi katmak istemedi; “devletin sahipleri”nden gördüğü tepki üzerine de gündemden çıkardı. Sek

Erdoğan ve Kılıçdaroğlu: Ne konuşacaklar?

İçişleri Bakanı Atalay’ın “bir yol kazası” diye tanımladığı Habur görüntülerinin ardından mecra değiştiren “Kürt açılımı”, yeniden PKK üst düzey kadrolarının ABD yardımıyla getirtilmesi diplomasisine dönüştü. O kadar ki, her şeyin tozpembe gösterildiği günlerde Başbakan’ın “açılım” eksenli görüştüğü BDP(DTP), bizzat Erdoğan’ın ağzından, yeniden, “terörden beslenenler” kategorisine yerleştirildi. “Açılım”ın akıbeti belirsizleşince Erdoğan, daha çok iç siyasete yönelik bir hamle gibi düşündüğü açıkça belli olan muhalefet partileriyle görüşmeye karar verdi. Bu görüşmelerin en ilginciyse Kılıçdaroğlu ile gerçekleşecek olanı. Öcalan’ın “ben yokum” dediği Mayıs ayından itibaren şiddetin tırmandığı, ölüm oranlarının arttığı; özellikle PKK’nın kayıplarının memleketlerinde “şehit” statüsüyle karşılanmalarının giderek olağanlaştığı bir süreç yaşanıyor. PKK’ya katılanlar için “işsizlikten bunalan gençlerin dağa gitmesi karşısında çaresizlik yaşayan aileler” şeklinde tekrarlanan tiradın pek de ger