Kayıtlar

Aralık, 2010 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Çocukların aşısı, Kürtlerin dili!

Resim
Malum, aşı mevsimi! İlköğretim birinci sınıflara aşı yapılıyor. Uygulama iyi ama bilgilendirme hak getire! Ali Kaan, “Pazartesi aşı olacağız” deyince “5N1K” hesabı, zihnimde sorular uçuştu. Aşı sonrası oluşabilecek herhangi bir olumsuzluğa karşı önlem olsun diye imzalattırılan “alerjisi yoktur” belgesi dışında hiçbir bilgi yoktu. Okul’a gittim. Öğretmen bilmiyor; ilgili Müdür Yardımcısı bilmiyor. Havada uçuşan “gün içinde bir ara gelecekler” cümlesi dışında bir şey söylenmiyor. Bin bir zahmetle büyütüp okul kapılarına taşıdığımız çocuklarımızın en çok korktukları aşıya dair her sorunun karşılıksız kalması hali, suyumuz akmadığında, otobüsümüz gelmediğinde, elektriğimiz kesildiğinde aradığımız yetkililerin suya yazı yazar gibi söyledikleri ucu açık cümlelere ne kadar da benziyor! Evham mı? Çok mu telaşlıyım; fazla mı evham ediyorum acaba? Etrafa bakınca çocuklarını “mahalle mektebi”ne teslim eden çokça velinin aynı telaşı yaşadığını görüyor, rahatlıyorum! Demek ki “doğru yoldayım”! İşe

Alevilik dersleri: eksik bilgi yanlış öğretir

Aleviliğe dair bakışı dillendirmek, bir çeşit turnusol kağıdı görevi görüyor. En tavizsiz insan hakları savunucuları, en hassas vicdan sahipleri bile söz konusu Alevilik olunca, otomatik olarak, Türk tipi tuhaf laikliğin Sünni yorumunun argümanlarını tereddütsüz kullanabiliyor. Hiç kuşkusuz, bu dil, güya laik Türkiye Cumhuriyeti’nin kültürel kodlarını Osmanlı’dan sorgusuz sualsiz devralmasından kaynaklanıyor. O kadar ki, tartışmasız bütün Aleviler açısından inançlarına ilişkin ritüellerin yerine getirildiği ibadethane olarak kabul edilen Cemevlerinin açılmasının önündeki “Tekke ve zaviyeler Yasası” engelinin gerçekte Alevi dergahlarını kapsamadığını bile kimse görmüyor. Zira bu, kanaat önderleri ve bilim insanları açısından mutlak kabul edilmiş değişmez bir doğru gibi algılanıyor. Hal böyle olunca Alevilerin talepleri, çocuğunuzun, “hava tutulur mu baba” sorusu gibi anlamsızlaşıyor. Ahkam, tam da bu noktada devreye giriyor. Bildiğinden kuşkulanmak! Araştırmacı kimliği ve bilim kadını n

Yumurtanın esbabı mucibesini anlamak

Resim
Hükümet, yönetme yorgunluğu çekiyor. Başbakan ile Dolmabahçe’de toplanan rektörlere sesini duyurmak isteyen öğrencilerin gördüğü şiddet, SBF’de yumurtaya dönüşünce, AKP’nin “özgürlükçü”lüğünün nasıl bir şey olduğu da anlaşıldı. Başbakan’ın, kendisini protesto eden öğrencilere karşı “soğuk savaş” dilini kullanmasına alışkınız; ama bu sefer bir koro halinde öğrencilere dair laf etmeleri, yorgunluk alametine işaret ediyor. Buna, bırakın yandaş yazarları, “radikal” yazarların hala “basın sözcüsü” havasıyla resmiyet kokan köşelerini de eklediğinizde vehamet almış başını gidiyor. Dolmabahçe eylemi, bir turnusol işlevi görmesi açısından önem taşıyor. Zira, o ana kadar yazarı “yazar”; bakanı “bakan” sanıyorduk. Yazar, Hükümetin sözcülüğünü sürdürürken; Bakan ise tekmelenen, yerlerde sürüklenen, gözü morartılan öğrenciler, öyle, orada, orta yerde, herkesin gözü önünde, bütün çıplaklığıyla dururken, “polisimiz şiddet görmüştür” diyerek, “sözcülük”te ’70 model politikacıları bile geride bırakıy