Alevilik dersleri: eksik bilgi yanlış öğretir

Aleviliğe dair bakışı dillendirmek, bir çeşit turnusol kağıdı görevi görüyor. En tavizsiz insan hakları savunucuları, en hassas vicdan sahipleri bile söz konusu Alevilik olunca, otomatik olarak, Türk tipi tuhaf laikliğin Sünni yorumunun argümanlarını tereddütsüz kullanabiliyor. Hiç kuşkusuz, bu dil, güya laik Türkiye Cumhuriyeti’nin kültürel kodlarını Osmanlı’dan sorgusuz sualsiz devralmasından kaynaklanıyor. O kadar ki, tartışmasız bütün Aleviler açısından inançlarına ilişkin ritüellerin yerine getirildiği ibadethane olarak kabul edilen Cemevlerinin açılmasının önündeki “Tekke ve zaviyeler Yasası” engelinin gerçekte Alevi dergahlarını kapsamadığını bile kimse görmüyor. Zira bu, kanaat önderleri ve bilim insanları açısından mutlak kabul edilmiş değişmez bir doğru gibi algılanıyor. Hal böyle olunca Alevilerin talepleri, çocuğunuzun, “hava tutulur mu baba” sorusu gibi anlamsızlaşıyor. Ahkam, tam da bu noktada devreye giriyor.
Bildiğinden kuşkulanmak!
Araştırmacı kimliği ve bilim kadını niteliğiyle Binnaz Toprak’ı önemsiyor; yazılarını da okumaya özen gösteriyorum. “Şehirli Müslümanlık”, “endişeli modernler” ve “mahalle baskıları” konusundaki yazılarıyla resmettiği Türkiye’yi, son yazısında ‘atlamış’ olmasını Cumhuriyet’in Osmanlı’dan devraldığı ve sorgulanmadan kabul edilen ‘değişmez doğru’larına bağlamak gerekiyor. Üç gün önceki yazısında, “‘Alevi Açılımı,’ netameli bir konu olmamasına rağmen, cemevlerinin ibadet yerleri olarak kabulünü ve Alevi çocukların din dersinden muafiyetini bile gerçekleştiremedi” diye yazan Toprak, dünkü(16.12.10) yazısında, “Alevi dostlar telaşlanmasınlar. Bu derslerin kimseye bir zararı dokunmaz çünkü çocuklar bu bilgileri ezberleyip sonra unutacaklar” gibi tuhaf bir teselli yöntemine başvuruyor.
Hakkını teslim edelim; bilim insanları, herkesi kendileri gibi biliyor. Örneğin, kendilerine, “din dersi kitabındaki değişikliklerin tümü Alevilerce kaleme alınmış” denilmişse bundan kuşkulanmak, bunu sorgulamak bile akıllarına gelmiyor. Toprak, bu haliyle, Necati Cumalı’nın, “Hile nedir, kuşku nedir bilmezdi” dizesiyle resmettiği “Uçanalı Zülfikar Bey”e benziyor. Oysa Tevfik Fikret’in “Tarih-i Kadim” şiirinde dizeleştirdiği gibi, “Kuşku koşmaktır aydınlıklara doğru”! Üstelik, Toprak, bütün kültürel kodları Sünni İslam tarafından belirlenmiş ve esasen Alevilere mesafeli bakan bir dünyaya ait katıldığı bir toplantıdan edindiği bilgiyi hiç tereddüt etmeden kabul etmekle kalmıyor; kendisine güvenen okurlarına da refere ediyor.
Bunlar mı Alevi?
Problem de bu noktada başlıyor. “Kitaptaki değişiklerin tümü Alevilerce kaleme alınmış” ifadesi, Toprak, kusura bakmasın ama tamamen bir şehir efsanesine dayanıyor. Alevilik üzerine araştırma yapan neredeyse tüm yazarları tanıyan biri olarak, bu iddianın, hiçbir gerçeklikle örtüşmediğini biliyorum. Doğrusu, kitap, Aleviliğe dair kavramları Sünni hegemonik dil üzerinden öğrenen ve bizzat İmam Hatip’ten mezun olan Alevi kökenlilerin katkılarını içeriyor; hepsi o kadar! Onların Aleviliği, ABD’nin Irak’a getirdiği “özgürlüğe” benziyor.
Herkes, istediğine inanabilir. Her kimse anne babası dolayısıyla mensup olduğu inancı beğenmeyip, başka bir inancı seçebilir. Bu bir haktır ve bu hak asla tartışılamaz; ancak, herhangi bir inanca mensup olan biri, başka bir inanca dair düşünüp, kendisini onların yerine koyarsa sürecin arızalı işlemesine de ön ayak olmuş olur. Örneğin, Toprak’ın, “taslak metnin” temel felsefesini anlattığını ifade ettiği MEB Din Öğretimi Genel Müdürü Prof. Dr. İrfan Aycan, Alevi olup olmadığı bilinmiyor ama İlahiyat Fakültesi’nden mezun olup, SBF’de doktora yaptıktan sonra İslam dini açısından Vehhabi anlayışın hakim olduğu Suudi Arabistan’da görev yaptığı biliniyor. Bir örnek daha verirsem, meramımı anlatmış olacağımı düşünüyorum. Mutlaka davetliler arasındadır; Osman Eğri, Alevi kökenli diye lanse ediliyor ama O’nun Çorum ve civarında tamamen Sünni Müslümanlık eksenli çalışmalar yürüttüğü herke tarafından biliniyor. Örneğin Alevi dedesi İzzettin Doğan, Alevi araştırmacısı Hasan Harmancı, Doç. Dr. Ayhan Yalçınkaya, Dr. Ali Murat İrat, Alevilik üzerine çalışmalarıyla tanınan Erdoğan Aydın, Kelime Ata ya da Sabır Güler bu kitabın yazımında yer almış mı? Elbette hayır!
Aleviliği Sünnileştirmeye meyletmiş isimlerin yazdığı kitap, kimliklerinin tanınmasını isteyen Alevilere okutulmak isteniyor. Aynı gazetede yazan Dilek Kurban’ın, “Bugün, Alevilere karşı ayrımcılık toplumsal hayatın her alanında devam etmektedir” belirlemesi öyle orta yerde durup dururken, Toprak’ın, “telaşlanmayın; zaten çocuklar bir süre sonra unutuyor” şeklindeki çözüm önerisi, sizi telaşlandırmıyor mu?
Hele hele, “yetersiz de olsa Alevilik dersi verilmesi”ni olumlu bulan cümlesine söyleyecek söz bulamıyorum; eksik bilgi, yanlış öğretir sözünden başka!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Neşet Baba!

Elli dirhem fazla gelmiş ayrılık!

HALKIN POLİSİ CEVAT YURDAKUL