Benim üniversite maceram, 12 Eylül Öncesi ve sonrası olmak üzere iki kısımdan ibarettir. İlk üç yarıyılı faşist saldırılar altında; son beş yarıyılı ise baskının kol gezdiği bir ortamda okudum. Ara vermek zorunda kaldığım 1980-83 arasında ise Mamak’a “ sonbahar gel(mişti )”. Kendi “ sonbahar ”ım henüz bitmişti ki çıkan “ öğrenci affı ” ile okula dönmüştüm. Bana yakınlık göstermek isteyen herkesten “ gizli polis ” çıkartacak kadar “ tecrübe ” sahibi idim ama diğer öğrenciler için bir “ muamma ” olduğumu fark edemedim. “ Ricat” yaşanmış olsa da “ sol hava ”nın hakim olduğu bir okula, dönemin ortasında gelip, sınıfın en arkasına konuşlanmış; dersi oradan dinleyip, konuşmaları oradan takip etmeye başlamıştım. Neredeyse kimsenin tanımadığı ve sadece “ dinlemekle yetinen ”, yaşı diğerlerine oranla bir miktar “ geçkin” birinin “ muamma” olarak tanımlanması, “ hafif ” bile kaçar; varın gerisini siz düşünün. KALABALIKTAKİ YALNIZI GÖREBİLMEK Derslere girdikten sonra öğ...
Bazı insanlar, hem kendileri umutludur hem de attıkları adımlarla etrafına umut dağıtırlar. O insanlar, aynı zamanda, mücadelecidir; hakkın, hukukun yerini bulması için gece gündüz çalışır, yorgunluk nedir bilmezler; kimsesize kimse olurlar. O “ güzel insanlar ” da bilirler ki etraf, kimsesiz ile zayıf ve güçsüz ile hatta “ derya içre olup deryayı fark etmeyen balıklar ” ile doludur ama “ deryada damlası ” olmak, yaşama anlam katmanın “ mütemmim cüzü ”dür. Zaten o insanlar varsa kendisini zayıf yahut güçsüz hissedenler için hayata tutunmanın da bir anlamı vardır. DERYANIN RENGİYDİ CEVAT YURDAKUL! Değişmez var sayılan “ deryanın rengi ” de, işe o “ damla ” ile değişir. “ Rengin açığa çıkması”, “tarihsel, sosyal, ekonomik şartların zarurî neticesi ”nden ötürü uzun zaman alır ama alır; o “ iz ” açığa çıkar. Katiller sürüsünün katlettiği Cevat Yurdakul da öyle bir insandı! II. MC Hükümeti’nden sonra kurulan Ecevit Hükümeti, en iyi icraatlarından birini yapmış; Yurdakul’u A...
“Siz meclisten geçirin, gerisini bana bırakın ” dediğini hatırlıyor musunuz? Bunun üzerine Meclis’ten alelacele geçirilmiş; gizli oy kuralına dahi uyulmamıştı. Meclis’te gizli oy, açık sayım kuralına uymayanların sahada uymalarını beklemek saflık olurdu. Nitekim, “ gerisini” , 16 Nisan günü, görmüş olduk. Önce “ atı alan Üsküdar’ı geçtiği ” söylendi; “ getirin, o at bizim ” tepkileri artınca da “ Geçti Bor’un Pazarı, sür eşeği Niğde’ye ” cevabı geldi. O cevap, benim aklıma, Namdar Rahmi Karatay’ın, “ Selvi gibi umutlar döndü birer iğdeye/ Geçti Bor’un pazarı sür eşeği Niğde’ye” dizelerini getirdi. “MÜHÜRSÜZ OY”, KANUNA AYKIRIDIR! Demek istediler ki “ fırsatı değerlendiremediniz ”! Hangi fırsatı? YSK’nın toplandığı saati hatırlayın; YSK tarihi açısından da ilk sayılabilecek bu toplantı, oylamanın henüz sürdüğü saatlerde yapılmış ve sonrasında YSK Başkanı Sadi Güven, “ mühürsüz oyların geçerli sayılacağına ilişkin bir duyuru” yapmıştı. O dakikalarda ortada imza alt...
Yorumlar
Yorum Gönder