HALKIN POLİSİ CEVAT YURDAKUL
Bazı insanlar, hem kendileri umutludur hem de attıkları
adımlarla etrafına umut dağıtırlar.
O insanlar, aynı zamanda, mücadelecidir; hakkın, hukukun
yerini bulması için gece gündüz çalışır, yorgunluk nedir bilmezler; kimsesize
kimse olurlar.
O “güzel insanlar”
da bilirler ki etraf, kimsesiz ile zayıf ve güçsüz ile hatta “derya içre olup deryayı fark etmeyen
balıklar” ile doludur ama “deryada
damlası” olmak, yaşama anlam katmanın “mütemmim
cüzü”dür.
Zaten o insanlar varsa kendisini zayıf yahut güçsüz
hissedenler için hayata tutunmanın da bir anlamı vardır.
DERYANIN
RENGİYDİ CEVAT YURDAKUL!
Değişmez var sayılan “deryanın
rengi” de, işe o “damla” ile
değişir.
“Rengin açığa çıkması”,
“tarihsel, sosyal, ekonomik şartların zarurî neticesi”nden ötürü uzun zaman
alır ama alır; o “iz” açığa çıkar.
Katiller sürüsünün katlettiği Cevat Yurdakul da öyle bir
insandı!
II. MC Hükümeti’nden sonra kurulan Ecevit Hükümeti, en iyi
icraatlarından birini yapmış; Yurdakul’u Adana Emniyet Müdürü olarak atamıştı.
Makamla mevkiiyle hiç işi olmamıştı.
Bütün işi, halkın gündelik hayatına huzur getirmek, güven
içinde yaşamalarını sağlamaktı.
Adana, O’nu “Halkın
Polisi” olarak tanımıştı.
Haksızlığa, hukuksuzluğa asla geçit vermezdi.
O, bir gün “yağ
stokçuları”nın depolarını basarken; başka bir gün, ehliyet yolsuzluğuna
karışan polisleri açığa çıkarırken yahut okullarına gitmek isteyen öğrencilerin
üzerine rastgele ateş açan faşist katiller sürüsünün inine çomak sokarken
görünürdü.
Bu tanınma, faşistleri rahatsız etmiş ve işbirliği
yaptıkları kontrgerilla ile birlikte O’nu 28 Eylül 1979’da, henüz 37
yaşındayken katletmişlerdi.
Katliamın üzerinden 38 yıl geçti ama hala üzerindeki “sır” henüz kaldırılmadı; kim bilir,
belki de kaldırılmak istenmedi.
ÖNCE
İNSANDI CEVAT YURDAKUL!
Neden öldürdüler O’nu?
Çünkü O bir yurtseverdi!
Çünkü O, her şeyden “önce
insan”dı; amcası Necip Yurdakul’un tarifiyle “barış içinde, esenlik ve başarı önce halkımın, toplumun sonra benim
olsun'' diyen bir insandı.
Çocuklarına yazdığı bir mektupta nasıl bir insan olduğunun
da ipuçlarını vermişti:
"... Sevgili çocuklarım; iyi insan olmak kendine
milletine ve tüm insanlığa en büyük kazançtır. Olmak içinde çok çalışmak,
öğrenmek, okumak, dürüst yetişmek şarttır. Her zaman sizi düşünüyor ve sizinle
beraber yaşıyorum. Ama bununla beraber içimde bir millet mefhumu var. Milletimi
düşünmek milli düşüncelerimin en başıdır. Çünkü ona yapılan iyilik herkese
yapılmış demektir. (...) Yaşamak mühim değil ama insan olarak yaşamak çok mühim.
Cehalet içinde bulunan insan veya millet hiçbir zaman muvaffak olamaz."
Amacı, önce huzuru ve güveni sağlamak; sonra da “iyi insan” olmanın erdemini aşılamaktı.
O, Adana halkına “eline
silah alan, yasalara karşı gelen herkes beni karşısında bulacak. Cumhuriyetin,
devletin ve halkın polisi olduğumuzu kabul ettireceğiz, söz veriyorum size”
dediği gün, “karanlık güçler”
rahatsız oldu.
Adana halkı, kendilerinden birinin “şehrin güvenliği”nin başına gelmiş olmasının rahatlığını henüz
yaşamaya başlamıştı ki “gizli eller”;
önce cezaevinde yatmakta olan bir katil tarafından Yurdakul’u açıktan tehdit
etmiş; sonrada tetiğe basmıştı.
Yurdakul, katledildiğinde, “rengini verdiği derya” ayağa kalktı. Adanalı polisler, “katiller bulunsun, hesap sorulsun” diye
telsizlerinden anons geçerken, Türkiye’nin dört bir yanından işçisi, öğrencisi,
genci, yaşlısı ayağa kalkmıştı.
O eylemlerde ben de vardım!
Cebeci Kampusu öğrencileri olarak, hepimiz, Cevat Yurdakul’u
katleden aşağılık zihniyeti protesto etmek için yürümüştük.
Hep beraber, “katiller
bulunsun, hesap sorulsun” demiştik.
O talep, hala güncelliğini ve geçerliliğini koruyor. Tıpkı
Kızı Ayçil Yurdakul’un, 38 yıldır, aynı soruyu sorduğu gibi:
“Cevat Yurdakul neden
öldürüldü ve katil ya da katilleri kimdi? Bu soruyu yanıtlaması ve cevaplarını
bulması gereken devletimizin kurumlarıdır.”
Anısına saygıyla!
Yorumlar
Yorum Gönder