CHP için iktidar vakti!

Yıllardır iktidara gelmesinin önündeki en büyük engel gösterilen Baykal’ın tertip sonucu elde edilen görüntüler sonucu istifa etmesi, CHP’ye iktidarın kapısı da aralamış oldu. Halktan herkesin kendisinden bir parça bulduğu için sevdiği Kılıçdaroğlu’nun, Baykal’a kurulan tertibin sonucu açılan kapıdan içeri girdiği unutulmuş; meğer herkes O’nu bekliyormuş!
Görüntüler ortaya dökülünce, CHP, Cumhuriyet ile yaşıt tarihi boyunca ilk kez, kendisini bu kadar mağdur ve mecalsiz hissetmişti. Belki de bu nedenledir ki, mağdur bir coğrafyada dünya gelip, mağrurların iktidarlarında halkın gönlüne su serpen icraatlarda bulunmuş Kılıçdaroğlu’na sarıldı. Mağdurlardaki heyecan da böylece açığa çıkmış oldu; ne de olsa “açın halinden aç anlar”dı.
Merakla beklenense Kurultay’daki konuşmasıydı. Kürsüye çıktığında gözlerine dikkat ettiniz mi? Samimiyet gözde başlar ve Kılıçdaroğlu’nun göz bebekleri, izleyenlere, “size yeni bir dünyanın kapısını açacağım” mesajıyla yüklüydü. Nitekim sözlerine Zonguldak’taki maden faciasıyla başladı ve “bu kaderi değiştireceğiz” dediğinde, salon alkıştan yıkıldı. Gözlemim o ki Kılıçdaroğlu, o gün o salonda ne dese bir alkış tufanına tutulacaktı ama O da ilk kez, kuru bir laiklik söylemi ve asker sevicilikten uzak durdu.
Sakin kalemler, bir manifestosu olmamasına dikkat çekti. Haklı gibi görünen bu eleştiriyi Kılıçdaroğlu’nun adaylık serüveniyle birlikte ele alındığında temelsiz görünüyor. Bu eleştiri, Kılıçdaroğlu’nun, CHP’nin ebed-müddet yerleşmiş yönetsel yapısına karşı aşağıdan bayrak açarak gelen biri olmadığı gerçeğini göz ardı ediyor. Dolayısıyla Kılıçdaroğlu’nu bilemeyiz ama bizim rüyamızda görsek bile inanamayacağımız bir senaryo, o kadar kısa sürede gerçekleşti ki, birbiriyle bütünlüklü bir konuşma metni hazırlamış olmasını bile Kılıçdaroğlu’nun üstün birikimine bağlamak gerekiyor.
Yoksulluğa, yolsuzluğa yaptığı vurgu kadar, Aile Sigortası, taşeronlaştırmanın ortadan kaldırılacağı, Kesin Hesap Komisyonu kurulacağı, Siyasi Ahlak Yasası gibi kendisinin uzmanlık alanına giren konulara dikkat çekmesi, adil bir gelir dağılımı konusunda titizlik göstereceğine işaret ediyor. Dokunulmazlıklar, korku imparatorluğu, tek adam hevesi ve özellikle yüzde 10 barajı konusundaki duruşu da, demokrasiyi nasıl içselleştirdiğini gösteriyor. Daha işin başında halk desteği yüzde 30’lara vurmuş; muhtemelen de giderek yükselecek bir ivmeyi yakalaması beklenen bir liderin, elini güçlendireceği açık olan anti demokratik seçim barajına karşı çıkması, insanın içine su serpiyor.
Giderayak, “şirin bir beldemiz” muamelesi gören Pennsylvania vurgusu yapan Baykal’a ve sekiz yıldır döne dolaşa başörtüsüne vurgu yapan Erdoğan’a karşılık, “köprü altında güvencesiz çalışan türbanlı kızlar” vurgusu Kılıçdaroğlu’nun evrensel laiklikle örtüşen bir anlayışa sahip olduğu izlenimini uyandırıyor.
Gene de hatırlatmakta fayda var; değinmeden geçemeyeceği açıkça anlaşılan Kürt meselesini “etnik kimlik ve inançlar” söylemine sıkıştırması, bir kafa karışıklığına işaret ediyor. Mayınlı arazilerin topraksız köylüye dağıtılması devrimci bir duruş ama Kürt meselesinin köylünün topraksızlığıyla doğrudan ilintisinin olmadığını; bir kimlik sorunu olduğunu kabullenmek gerekiyor. Tıpkı, başörtüsünde olduğu gibi, Kürt sorunu adıyla yıllardır kanayan yaranın iyileşmesi, CHP’nin kendi içinde gerçekleştireceği bir devrimle çok yakın ilgisi bulunuyor.
Kılıçdaroğlu’nun şiiri sevdiği, adını vermeden Nazım’dan ve Ahmed Arif’ten dizeler aktarmasından anlaşılıyor. Madem öyle, kendisinden beklentisi olan herkesin hislerine tercüman olabileceğini düşünerek, hemşerisi Cemal Süreya’nın, “Ne varsa yarım kalmış, geleceğindir /Bir kez girilmiş sokaklar /Açılmamış kapılar” dizelerini iletiyorum. “Vakit tamam”!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Neşet Baba!

Elli dirhem fazla gelmiş ayrılık!

HALKIN POLİSİ CEVAT YURDAKUL