'Bütün Şehir': Rabbena, hep bana!

0,0
    
16.10.2012 10:02:20
A+ A-
Her yerel seçim öncesi AKP'nin belediyeleri hedef alan düzenlemeler yapması neredeyse gelenek haline dönüştü. 2009 öncesinde, neredeyse il büyüklüğünde olan beldeler en yakın ilçelere katılarak, yerel hizmetler zorlaştırılmıştı. Birçoğu yargıda olan bu "bağlantılar"a ilişkin henüz bir çözüm üretilmemişken, şimdi de 'bütün şehir' adı altında yeni bir model geliştiriliyor. Bir çeşit 'sus payı' olduğu düşünülen 13 ilin önce büyükşehir statüsüne dönüştürülmesi ve mevcut büyükşehir uygulamalarıyla birlikte bütün şehre çevrilmesini öngören yasa tasarısı, birçok açıdan olumsuzluklar içeriyor. Ama zaten AKP de, bu tarz bir düzenlemeyle mevcut yerel yönetimlerin aksaklıklarını gidermekten çok 2013-2018 arasındaki dönemde şehirleri yönetmeyi ve yeni düzenlemeyle ortaya çıkması muhtemel arsa rantlarını değerlendirmeyi amaçlıyor.
Yasanın gerekçesinde, "küreselleşmeyle birlikte yönetim paradigmasının değiştiğine" dikkat çekilerek, "etkin, etkili, vatandaş odaklı, hesap verebilen, katılımcı, saydam ve olabildiğince" bir yerel yönetim anlayışının amaçlandığı belirtiliyor. Bu cümlenin kendisi bile çıkartılmak istenen yasanın çıkartılmaması gerektiğine işaret ediyor.
Paradigma yerelleşmeyi öngörürken merkezileşmek niye?
Dünya ölçeğine ve Türkiye'deki uygulamalara bakıldığında, "değişen yönetim paradigması", esas olarak, yerinden yönetimin geliştirilmesini öngörüyor. Yerinden yönetim, merkezle ilişkisi tümüyle güçlendirilmiş, giderek merkezi yönetimin ildeki temsilcisi konumundaki valiliğin işlevlerini üstlenen ve dolayısıyla tümüyle merkeze bağlı olan bir yapılanmayla çelişiyor. En ücra yerdeki köyleri de kapsayan İstanbul ve Kocaeli örneklerinden hareket edilerek geliştirilmek istenen uygulama, "değişen yönetim paradigması"ndan çok örneğin 2. Abdulhamid döneminde uygulamaya konulan tümüyle merkeze bağlı iller ve sancaklarla ayrıcalıklı eyaletler uygulamasıyla örtüşüyor. Yani geleceğin ihtiyaçlarını karşılamaktan çok geçmişte gündeme getirilmiş ve "sıkı sıkıya merkeze bağlı" bir sistemi öngörüyor.
Üstelik 2. Abdulhamid, uygulamaya 1864'de pilot olarak başlanmış; 1871'de tüm Osmanlı Devleti'ne yaygınlaştırılmış yeni Vilayetler Nizamnamesi çerçevesinde tümüyle İçişleri Bakanlığı'nın vesayeti altında belediyeleri merkeze bağlamakla tanınmaktadır. O'nun gerekçesi, "yabancı devletlerin müdahalesini engellemek"ti; AKP'nin gerekçesiyse "yönetim paradigmasının değişmesi" şeklinde özetleniyor.
 Oysa "etkin, etkili, katılımcı ve saydam" bir yerel yönetim oluşturabilmek ve "küreselleşen dünyaya ayak uydurmak"isteniyorsa 'kuş uçmaz kervan geçmez' dağ başlarının merkezdeki 'bütün şehir'e bağlanması çözüm değildir. Etkili bir hizmet anlayışı için yerel birimlerin güçlendirilmesi gerekmektedir.
Bir şehirde hem vali gibi merkezden atanmış hem de belediye başkanı gibi halk tarafından seçilmiş iki "etkili, etkin" kurumsal varlığın hantallığa yol açıyor olması da, 'bütün şehir' oluşturmanın gerekçesi olamaz. Dünyanın pek çok yerinde olduğu gibi valilik ve belediye başkanlığının yetki ve görevleri tek kurumda birleştirilebilir; il merkezine uzakta bulunan ilçelerde de aynı şey, kaymakamlık ve belediye başkanlığı için düzenlenebilir. Ancak, her bir yerleşim merkezinin ihtiyacının ne olduğuna ve bu ihtiyacın nasıl giderileceğine o yerleşim merkezinin sakinlerinin karar vermesi esası benimsenir.
Mevcut tasarıdaysa vali ve kaymakamlar yerlerini koruyor; çok güçlendirilmiş 'bütün şehir' belediye başkanlıkları oluşturuluyor ve ilçe belediyeleri de, belediye başkanlarıyla birlikte 'bütün şehir'de oluşturulan meclise iştirak edebiliyor. Bırakın köylerin ihtiyaçlarını ilçesinin ihtiyaçlarını gidermeyi dahi 'bütün şehir' başkanının inisiyatifinde olan söz konusu mecliste geçirerek, gerçekleştirmesi gerekiyor.
Erzurum'un köylerine İstanbul'dan bakmak!
CHP'nin, partisine mensup belediye başkanları tarafından yönetilen 192 beldede yaptırdığı araştırmanın sonucu, "değişen yönetim paradigması"nın yönünün neresi olduğunu gösteriyor. Balıkesir, Konya, Denizli, Bursa, Niğde, Kayseri, Muğla, Eskişehir, Aydın, Manisa ve Malatya'daki beldelerde halkın yüzde yetmişinin katıldığı kamuoyu yoklamasında yüzde doksan oranında belde belediyelerinin korunması isteniyor. Çünkü belediyenin kaldırılıp, ilçeye ya da 'bütün şehir'e bağlanması demek, kendi yaşadıkları yerleşim merkezine hizmetin ne zaman gideceğine, nasıl gideceğine ve hangi ölçekte gideceğine başkalarının karar vermiş olacağını açıkça görüyor. O zaman sormak gerekiyor; bu nasıl yerelleşme? Bu nasıl "etkin, etkili, katılımcı ve saydam" bir model olabilir ki?
Verilen İstanbul ve Kocaeli örneğiyse durumu daha da karmaşıklaştırıyor. AKP, İstanbul ve Kocaeli örneğiyle resmi sınırlar ile fiili sınırları bilinçli olarak karıştırıyor. Bu karıştırmadan hareketle oluşturulacak 'bütün şehir'lerin köylere kadar iyi hizmet götüreceğini iddia ediyor. İstanbul ve Kocaeli'nin fiilen şehirden uzak bir yerleşim bölgesi yok ki! Birbiriyle fiilen bütünleşmiş İstanbul ve Kocaeli, tek 'bütün şehir' yapılsa bile bu durum, örneğin Erzurum'un Aşkale ilçesine bağlı Kükürtlü Köyü'nün yeni tasarı yasalaştığında hizmeti anında ve "etkin, etkili, katılımcı" bir yöntemle alacağı kuşkuludur. Bu tasarı, Erzurum'un köylerine İstanbul'un Kadıköy'ünden bakmak gibi bir acemilik ürünü değilse, açıkça bir çeşit 'meralara el koyma' girişimidir. Merasında bin bir zorlukla otlatarak geçimini sağladığı koyunlarını sattırmaya ve 'merkez' neresiyse oraya yığılmayı zorlayamaya yönelik bir girişimdir.
AKP, "etkin, etkili" bir yerel yönetim oluşturmak istiyorsa, merkezde toplamaya çalıştığı yetkileri daha fazla taşraya dağıtma basiretini gösterebilmelidir. Yalnız taşrada değil, mevcut büyükşehirlerde bile büyükşehir belediyelerini koordinatör haline getirip, ilçe belediyelerini yetkilendirmelidir. İlçe belediyelerinin seçilmiş meclis üyelerinin yetkilerini artırmalı ve meclis üyelerinin üzerinde olması gereken sivil toplum örgütlerinin de denetimini "etkili ve etkin" hale getirmelidir.
"Küreselleşmenin yönetim paradigması"na daha uygun olan, halkın ihtiyacını doğrudan bildirebileceği, ihtiyaçlarının gerekçesini anlatabileceği ve mutlaka yürüme mesafesindeki bir meclis yapısı dururken, 'bütün şehir' gibi tamamen hiyerarşik ve bürokratik bir yapılanma önermek, olsa olsa AKP tipi bir yerel demokrasiye işaret etmektedir. Bu nasıl bir şeydir diye soracak olanlar için söylüyorum; "Rabbena, hep bana"!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Neşet Baba!

Elli dirhem fazla gelmiş ayrılık!

HALKIN POLİSİ CEVAT YURDAKUL