Başkanlığı Yeri, Çıkrık ve Tunç Baltanın Yanıdır!
AKP ile MHP, Başkanlık Rejimi konusunda anlaştılar.
MHP, teklifin TBMM’ne getirilmesi için gereken imzalar
konusunda henüz utangaç ama zaten o konu teferruat.
Öyle görünüyor ki referandum için gerekli olan 330 rakamı rahatlıkla
geçilecek ve referandum kapısı açılmış olacak.
Kamuoyu araştırmalarına bakılırsa gündelik hayatın telaşesi
içindeki sıradan insanlar, katılsalar da katılmasalar da, Başkanlık Rejiminin
kabul edileceğini varsayıyor.
Ancak Başkanlık Rejimi gibi bir konu, sıradan insanların
ayaküstü hasbıhallerinin insafına bırakılmaz; zaten bu nedenledir ki taraflar, aralıksız
olarak, seçmenin davranışına etki edecek yöntemler geliştirip, tezlerine
taraftar arıyorlar.
GÜN
DOĞMADAN NELER DOĞAR!
Bu arayışta hiç kuşkusuz, iktidarın tarafının, elinde bulundurduğu
sayısız iletişim olanağı nedeniyle daha avantajlı olduğunu kabul edebiliriz ama
her şey bittiğini söyleyemeyiz.
Değil mi ki “gün
doğmadan neler doğar”!
Ünlü 11. Tezi uyarlayarak, diyebiliriz ki “kamuoyu araştırmaları seçmeni yorumlamakla
yetiniyor; oysa aslolan seçmeni değiştirmektir.”
Adil Gür tarafından yapılan ve Aralık başı itibariyle
açıklanan araştırmaya bakılırsa AKP-MHP işbirliğini olumlu bulanların oranı %
52.9; bulmayanların ise % 47.1.
Başkanlık Sistemini olumlu bulanların oranı ise % 45.7
Başkanlığa karşı olanlar ise 41.6’yı oluşturuyor.
Benim ilgi alanıma ise oranları % 12.7 civarında fikri
olmayanlar giriyor.
Bu rakamları, 15 Temmuz öncesi yapılan araştırma
sonuçlarıyla karşılaştırdığımızda Başkanlık Rejiminin lehine bir ikna sürecinin
yaşandığını söyleyebiliriz.
“Görünenle
yetinilseydi, bilime gerek kalmazdı” sözü de bu noktada anlam kazanıyor.
Bilim, toplumun dinamik bir yapı olduğunu ve pek çok etkene
bağlı olarak değişikliğe uğradığını gösteriyor.
Hatırlayın; bu toplum, Beyoğlu Belediye Başkanı yapmadığı
Erdoğan’ı önce İstanbul’a Başkan, ardından da Başbakan ve Cumhurbaşkanı yaptı.
Eğer bilimsel temele dayanan bir siyasal iletişim stratejisi geliştirilmez ise
Başkan da yapacak!
Çünkü propaganda, Lippmann’ın tanımıyla “insan düşüncelerini ve sosyal bir modeli
diğeriyle değiştirme çabası”dır.
SİHİR,
HALKA DOKUNMAKTADIR!
Başta Erdoğan olmak üzere iktidarın, uzun bir süredir
Başkanlık Rejimi lehine toplumun düşüncesini değiştirmek ve yeni bir modeli
kabul ettirmek için aralıksız bir biçimde propaganda yaptığını; yaşanan her
olumsuz gelişmeyi Parlamenter Sisteme bağladığını biliyoruz.
Buna rağmen hala yüzde 50’yi yakalayamadıklarını da biliyoruz.
İşte bu yüzden de toplumsal direnci kırmak için getirilmek
istenen değişiklik teklifinde Başkanlık kavramının yerine Cumhurbaşkanlığı
kavramının kullanılmış.
Çünkü kamuoyu araştırmalarına göre halka göre Başkanlık, diktatörlük
anlamına geliyor.
AKP ve MHP seçmenini yan yana getirdiğinizde rahatlıkla
geçmesi gereken oranın % 50’nin altında kalmasının nedeni de bu!
Eldeki verilere göre tartışmasız bir lider olarak kabul gören
Erdoğan’a rağmen halk, henüz başkanlık sistemini istemiyor.
Gene de süreci, an itibariyle %12.7 oranında olan kararsızlar
belirleyecek.
O halde mesele, Başkanlık Rejiminin zararlarını açık ve
anlaşılır bir biçimde anlatarak, kararsızları etkilemek ve eğilimlerini daha birkaç
ay öncesinde karşı oldukları rejimin lehine dönüştürenleri de hızla kararsız
hale getirecek bir siyasal iletişim stratejisi geliştirmek gerekiyor.
Hiç kuşkusuz, televizyon, kararsız seçmenleri etkilemek
açısından yüksek bir etki gücüne sahip ve mevcut TV dağılımı, Başkanlık Rejiminin
lehine ama gelmiş geçmiş hiçbir propaganda biçimi, yüz yüze iletişimden daha
sıcak ve ikna edici değil.
Üstelik, seçmen davranışlarının kültürel, dinsel, ekonomik,
politik, sosyolojik ve psikolojik gibi pek çok yönü var.
Eğer bütün bu yönler doğru analiz edilebilirse iktidarın hiç
de istemediği bir sonuç ortaya çıkabilir ve Başkanlık Rejimi, bir daha geri
gelmemecesine “çıkrık ve tunç balta”nın
yanına gönderilebilir.
Yorumlar
Yorum Gönder