Doğru İletişim Demokrasi Kurtarır!
Görünen o ki “güçlü
yürütme” vurgusuyla öne çıkartılmak istenen Anayasa Paketine “evet” diyecekler ile “denge ve denetim mekanizmasını ortadan
kaldırarak tek adam rejimi getiriyor” gerekçesiyle “hayır” diyecekler arasında kıyasıya bir yarış var.
İktidar yanlısı araştırma şirketleri “evet”i çıkartsalar da düğümü asıl çözecek olanların kararsızlar
olduğu anlaşılıyor; zira sandığa gidecek seçmenler arasında kararsızların oranı
yüzde 20 görünüyor.
“Yandaş” televizyonların,
şimdiden, iktidar partisinin kampanya sloganlarını logolarının yanına
yerleştirmesine bakılırsa YSK’nın özel radyo ve televizyonların uymaları
gereken yasak kararını kaldırmasının iktidarın elini güçlendirmek için yapıldığı
anlaşılıyor.
SONUÇ,
“ÇANTADA KEKLİK” DEĞİL!
Bir yandan “hayır”
ile “şer” güçlerini yan yana
göstermek; öte yandan sokağa çıkan “hayırcılar”ı
baskı altına almak istemelerinden de anlaşılıyor ki “evet”ciler pek de rahat değil.
Bu kez Erdoğan’ın meydanlara çıkması da “evet”çileri rahatlatmayacak; zira
sonuçların “çantada keklik” olmadığını
belirtelim.
“Evet”çilerin
bütün çabaları, “denetim ve denge”
unsurundan yoksun olan partili Cumhurbaşkanlığı ile “tek adam”lık rejimini getirmek; bu kadar basit!
“Evet”çiler bu
kadar homojenken, “hayır”cılar, tıpkı
çok sayıda doğrunun kesiştiği matematiksel bir nokta gibi çok renkli ve çok
çeşitliler.
Gene de “top
yuvarlaktır” diyelim ve referandumun sonucunu kararsızları kararlı hale
getirecek bir propaganda kampanyası yürüten tarafın kazanacağını belirtelim.
Evet çıkarsa bu ne Erdoğan’ın karizması ne AKP’nin
pragmatizmi ne de MHP yönetiminin artık demode hale gelmiş milliyetçiliği
sayesinde olacak; bu referandumda “evet”in
kaderi, başta CHP olmak üzere “hayırcı”ların
performansına bağlı görünüyor. Bu referandum, hangi tarafın, halkı, yaptığı tercihle
umut ve hayalleri arasında kopmaz bir bağ kuracağına ikna ederse o taraf
kazanacağı bir seçim olacak.
Halkı ikna etmek ise sağlam verilerle örülü güçlü bir
propaganda kampanyasına bağlıdır.
FİLİZDEN MEYVE
ELDE ETMEK!
Propaganda kavramı, yeni bitkiler elde etmek için taze
filizlerin toprağa dikilmesi demek olan propagare
sözcüğünden geliyor.
Diktiğiniz filizlerin iyi sonuç vermesi, topraktan
bitkiye, iklim koşullarından insana kadar tüm etkenlerin birbiriyle uyumlu
olmasına bağlıdır. Bu etkenler arasındaki uyum ne kadar fazla olursa dikilen
filizin sağlıklı gelişmesi ve verimli meyveye dönüşmesi o kadar artar.
Madem toprağa “taze
filizler” dikiyoruz; o halde ünlü Alman Kimyacı Justus von Liebig’in
geliştirdiği “Minimum Kanunu”na da
atıfta bulunalım. Liebig’e göre “herhangi
bir topraktan elde edilecek olan ürünün miktarı, o toprakta en düşük düzeyde
bulunan besin elementi miktarı kadardır.”
Bu kanunu toplumsal psikolojiye tercüme ettiğimizde,
karşımıza Mevlana’nın,“ne kadar bilirsen
bil; söylediklerin karşındakinin anladığı kadardır” sözü çıkar.
İLETİŞİM HAYAT KURTARIR!
O halde referandumda “hayır” sonucu
için doğru tespit yapmak yetmez; o
doğrultuda istenilen sonucu elde edebilmek için gerekli ortamı da hazırlamak
gerekir.
“İletişim Hayat Kurtarır” Kitabımda da
ayrıntılarıyla anlattığım
gibi
halka ulaşmanın ve doğruları anlatmanın bin bir yol var. Bunları gazete ve
televizyon gibi geleneksel kitle iletişim araçları, sosyal medya, yüz yüze
iletişim, mektup ve telefon olarak tasnif edebiliriz.
Geleneksel kitle iletişim araçları,
Cumhurbaşkanının ve Başbakanın ağzından çıkan her sözü canlı yayınlayarak, iktidarın
“bülteni”ne dönüşmüş durumdalar.
“Evetçi”lerin “bültenler”
ile yetinmeyip, sosyal medyayı ve canvassing denilen birebir iletişimi de
kullanacakları açık.
Peki ya “hayırcılar”?
Etkili iletişimin bin bir çeşidi
var ama gençlere yönelik sosyal medyanın kullanılması gerekliliğini unutmadan seçmeni
ikna etmenin en ideal yöntemi, yüz-yüze iletişimdir.
Hele hele kararsızların oranının bu
derece yüksek olduğu bu ortamda yüz yüze iletişim, kararsızları harekete
geçirmenin neredeyse tek anahtarı konumundadır.
Amaç, seçmenleri bilgilendirmek ve
doğru tercihte bulunmaları için ikna etmekse temel hareket noktası yüz yüze
iletişim olmalıdır. Zira başarının ölçütü, kararlıları pekiştirmek,
kararsızları kararlı hale getirmek ve karşıt görüşe yakın duran seçmenin
kulağına kar suyu kaçırarak kararsızlaştırmaktır. Bu da ancak yüz yüze
iletişimle mümkün olabilir.
Seçmenlerin aynı fikirde olmasalar
bile tanışıp görüştükleri tezlere oy vermekte daha istekli olduğuna ilişkin
araştırmalar da dikkate alınırsa bu referandumda yüz yüze iletişimin önemi daha
da artmaktadır.
“GET OUT THE VOTE”
Bu referandumun en temel hareket
noktası, kararsızları ikna edip katılımı artırmak olacaktır. Zira seçmenin
aldığı tutum ne kadar tahkim edilirse o kadar doğru sonuç elde edilecektir.
Batılılar, buna “get out the vote”,
kısaca GOTV demektedirler.
Biz buna “nerede hareket, orada bereket” diyebiliriz.
Hiç kuşkusuz, bu noktada sahaya
çıkacak olanların hareket yeteneği kadar referandum ile getirilen şeylerin
halkın gündelik hayatını nasıl olumsuz hale dönüştürdüğünü de doğru analiz edebilmek,
büyük önem taşımaktadır.
Sahaya çıkacak olanların aldıkları
eğitim, edindikleri kültürel özellikler, sorun çözmedeki başarıları ve sinerjileri
de referandumun kaderini belirleyecektir.
Değil mi ki “tarlada izi olanın harmanda yüzü olur.”
Yorumlar
Yorum Gönder