Şam'da Kılınamayan Namazın, Ayasofya'daki Kazası!
Bugün Nevruz Bayramı!
Biz çocukken, her Nevruz günü, babam erkenden kalkar, yedi
gözeden su getirir; o suyu evimizdeki mevcut hayvanlarımızın üzerine
serpiştirirdi.
Kuşburnu dalından yapılmış çemberden hepimizi geçirir, sonra da
dedelere kurdun ağzını bağlatır; böylece yazıya, yabana gidecek olan
hayvanların kurtların saldırısına uğramadan sağ salim geri dönmesi için gereken
ritüeli yerine getirirdi.
Kurdun ağzını bağlatırlardı ama tam bağlatmazlardı; çünkü
nihayetinde kurdun da yaşama hakkı vardı. Çünkü inandıkları efsaneye göre
herkese rızkını dağıtan Hakk, kurdunkini unutmuş, kurt da, “ya
ben ne olacağım” diye sorunca, Hakk da ona, “sen de rızkını insanların sahip
olduklarından çıkartacaksın” demiş.
NEVRUZ, BAHARI MÜJDELER!
Kurdun, kuşun hakkının gözetildiği o ritüelin gerçekleştirildiği
Nevruz günü hepimiz çok eğlenirdik; ateşler yakılır, sütten yapılmış envai
çeşit yemekler yerdik. Oyunlar oynar, türküler söylerdik.
Sonra neden oldu, nasıl oldu, çocukluktan delikanlılığa geçiş
yıllarındayken, binlerce yıllık o gelenek, 12 Eylül’lü günlerde yasaklanıverdi.
Yakın zamana kadar Nevruz demek, bölücülük demekti.
Sonradan öğrendim ki 1926’dan itibaren bugün Türki Cumhuriyetler
olarak adlandırdığımız coğrafyada da yasaklanmış; ta ki Sovyetler Birliği dağılana
kadar. Sovyetler Birliği dağılır dağılmaz, Nevruz da Türkistan’dan Azerbaycan’a
kadar geniş bir coğrafyada yeniden kutlanmaya başlanmış.
Demek ki yasak, pek bir işe yaramıyormuş!
Kürtlerin Demirci Kawa’nın Zalim Dehhak’ı yendiğine inandıkları
günün bayramı olarak zihinlerimize kazılan Nevruz, 12 Eylül sonrası bir dönemde
keşfedildi ki Asya kökenli bütün halkların bayramıymış.
Kürtlerin Newroz; Zazaların Roca Neviye; İranlıların
Nouruz dedikleri ve ‘haharın ilk günü’ ve müjdecisi
anlamına gelen Nevruz ile Ergenekon Destanı arasında sıkı bir ilişki
kurulmaya çalışıldı.
Muhtemelen, Türkmenistan’dan İran’a, Azerbaycan’dan Türkiye’ye
kadar, hatta bir iddiaya göre Kuzey yarım kürede yaşayan halkların ortak
bayramı olarak kutlanan Nevruz’u Türkler, Ergenekon’dan çıkışın bayramı;
Kürtler ise zalim Dehhak’dan kurtuluşun bayramı olarak kutlamaktadırlar.
DEMİR VE ATEŞİN KARDEŞLİĞİ
Ergenekon, yok olan Türk ulusundan iki çiftin sığındığı sarp bir
vadinin adıdır. Burada Çinlilerden kaçıp buraya sığınan Türkler, çoğalmak için
asırlarca beklerler ve gününün geldiğine inandıkları an bir çıkış yolu ararlar.
Sonuçta demirciler büyük ateşler yakarlar ve körüklerle demir dağda gedik
açarlar.
Efsaneye göre, boz bir kurt da Türklere yol gösterir ve
kurtuluşa ulaşırlar.
Demirci Kawa Efsanesi ise daha da ilginçtir. Rivayete göre
kötülük Tanrısı Ehriman, içinde taşıdığı kini ve nefreti, zehir halinde,
insanlara eziyet etmekle ünlü Dehhak’ın beynine akıtır. Kötülükte sınır
tanımayan Dehhak’ın beynindeki zehir bir süre sonra ura dönüşür. Doktorlar,
urun Dehhak’ı öldürmemesi için küçük çocukların beyinlerinin deva olarak
sürmesini öğütlerler. Böylece her gün iki çocuğun başı kesilerek Dehhak
yaşatılır.
Halk üzgün ve çaresiz bir biçimde evlatlarını Dehhak’a kurban
verir. Sıra Demirci Kawa’ya geldiğinde çocuğunu yanına alıp saraya gider ve
yanında götürdüğü çekiç ile Dehhak’ın başına vurarak O’nu öldürür. Yaktığı ateş
ile halkı haberdar eder ve sevinçli haberi alan halk, ateşler yakarak bu güzel
haberi kutlar.
Ergenekon, sıkıştıkları “demir”
dağı ateşle eritip çıkan Türklerin “Demirci” Kawa ise zalim Dehhak’ı öldürerek
çocuklarını kurtaran Kürtlerin efsanesidir. Her ikisinde de demir ve “ateş”in ortak öğe olması size de
ilginç gelmiyor mu?
Farkındayım; her iki efsaneyi de hepimiz biliyoruz. Ben sadece
malumu ilan ediyorum.
Ufak tefek farklılıklar gösterse de, bütün bir Asyai
topluluklarda, ateşler yakılıp, üstünden atlanılan Nevruz’un,
bu yıl, öncesinde yaşanan kitlesel katliamlara yol açan bombalamalar ve
çatışmalar nedeniyle gerginlik içinde karşılıyoruz.
HAYIRLI HABER!
Birkaç yıl boyunca devlet erkanının “engin hoşgörüsü(!)” ile büyük bir coşku ve görkemli şenliklerle
kutlanan Nevruz Bayramı’nı geçen yıl, tedirgin bir bekleyişle kutlamıştık.
Bu yıl “hayırlı” bir
haberi beklerken karşılıyoruz Nevruz’u.
Daha düne kadar biz Ankara ve İstanbul gibi büyük şehirlerde
yaşayanlar, nerede, ne zaman ve kim tarafından patlatılacağı bilinmeyen
bombalamalar nedeniyle sokağa çıkamazken, Diyarbakır, Mardin, Şırnak ve Hakkari
gibi yoğunlukla Kürtlerin yaşadığı şehirlerde sıradan hayatın bir parçası olan
o bombalar, sonrasında Kayseri’ye kadar etki alanını genişletti.
Her seferinde, “Başkanlık
olmazsa terör azar” denilen bir hazırlık döneminin ardından 16 Nisan’da
Başkanlığı oylayacak hale geldik.
Görünen o ki “ne
istediniz de vermedik” diyenlere halk, “her istediğini verdik, hala istiyorsun” diyerek arasına mesafe
koymuş.
Ancak iktidar hırsı, bazılarını referandumdan önce Ayasofya’da Cuma
Namazı kılmaya zorluyor.
Kılsınlar; ne de olsa Şam’da kılınamayan namazın bir kazası
olacak değil mi?
Kılsınlar ama hiç olmazsa Nevruz'u ağız tadıyla kutlamamıza engel olmasınlar.
Nevruz, yeni gün demektir. Yeni gün, çatışmanın, kavganın
olmadığı, olmasına da gerek kalmadığı yeni bir umut, yeni bir başlangıç
demektir.
İster Ergenekon Destanı’ndan kaynaklı olsun isterse de Demirci
Kawa’nın zalim Dehhak’ı alt edip Kürtleri kurtuluşa erdirdiği gün olarak
bellensin; nihayetinde ritüeller arasındaki benzerlik bile kimin körüklediği
malumun ilanı olacak bu anlamsız gerginliğe son vermemiz için öncelikle “hayır” dememiz gerekiyor.
Hayırlara vesile olması dileklerimle kutlu olsun, piroz be!
Yorumlar
Yorum Gönder