Juve başardı, biz de başarabiliriz!
Bütün kanalların “ortak
yayın” yaptığı “sahibinin sesi”nden
kaçarken rastlamıştım PSG-Barcelona maçına.
Birdenbire goller peş peşe gelmişti.
Sonuna kadar izlemiştim o maçı; PSG 4-0 kazanmıştı.
Haliyle rövanşını da izlemiştim.
Sonuç 6-1’di ama verilen mesaj,
6-1’den de önemliydi:
AKIL, KİBİRDEN
ÜSTÜNDÜR!
“Her zaman Barca
kazanır.”
İtiraf edeyim, aklımdan
önce 7 Haziran, sonra da 1 Kasım seçim sonuçları geçmişti.
Dilimin ucunda, “futbol
bu, her şey olabilir” sözü; göğsümde PSG’lilerin düğümlenen boğazları!
Ekrana yansıyan ise Barcelona’nın kibri idi!
Dün de “fikri takip”
yapmak istedim, “kibirli” Barcelona
için.
Geçtim ekranın karşısına.
Daha maç yeni başlamıştı ki Juventus, Paulo Dybala ile önce
1-0, ardından da 2-0 yaptı.
Sessizce bekledim; zira bilinçaltımıza yerleşmiş önyargıya
göre “Barcelona ne eder, eder, bu maçı
çevirir”di.
İkinci yarı oldu; Barcelona, tıpkı ilk yarıda yaptığı gibi
sadece top çevirdi. O kadar ki rakip sahada Barcelona’nın zaman zaman yüzde 74’lere
kadar yükselen topa hakim olma oranı, yüzde 68’i buldu.
Ama o da ne!
Juventus, bu kez, Giorgio Chiellini 3-0 yaptı; hem de
öyle ani bir atak sonucu değil.
Barca’nın kalecisi ter Stegen’in başarılı kurtarışı olmasa
skorun 4-0 olması işten bile değildi.
Niye mi anlatıyorum?
Bir parça da kendimize pay biçmek için elbette.
Üç gün sonra geleceğimiz açısından “hayat-memat” meselesi kabul edilebilecek bir referanduma gidiyoruz.
HAYIRLAR
ÖNDE AMA…
Sınırlı demokratik hakların daha da sınırlanmasına, denenmiş
ve olumsuz sonuçlanmış partili Cumhurbaşkanlığına, TBMM’nin yasama yetkisine
sınırlama getirilmesine, yargıya yürütmenin müdahalesine karşı çıktığımız için
hayır diyoruz.
Daha iyisini yapmak, kardeşçe bir arada yaşamak için hayır diyoruz.
Hayır diyenlerin yelpazesi öyle geniş ki!
Kimisi daha çok özgürlük istediği, kimisi federasyonlaşma
ihtimalinden ürktüğü, kimisi “tek adam
yönetimi” istemediği, kimisi de denge denetim sistemi olmadığı için hayır
diyor.
Karşılaştığım herkes, “hayırlar
önde ama…” diye başlayan cümleler kuruyor.
Bir araştırmaya göre hayır vereceklerin yüzde 70’i, “Erdoğan, ne eder, eder, bu referandumda istediği
sonucu alır” şeklinde düşünüyormuş!
Neredeyse hiç kimsenin eksik etmediği “ama”nın açılımı, tıpkı “Barcelona
ne eder, eder, bu maçı çevirir” önyargısına benziyor.
Olabilir mi?
Bana sorarsanız, insanın en büyük zaafı, önyargılı
olmasıdır.
İşte bu nedenle Juventus’un aldığı
galibiyet, bir galibiyetten daha fazladır.
0-0 başlayan maçın 3-0’a gelmesi tesadüf değil, onurun kibre
üstünlüğüdür.
Zira hiçbir kibir, bilimsel bilgiden üstün değildir.
Dünkü maç, psikolojik olarak Barcelona’nın
her maça üstün başladığına ilişkin önyargının kırıldığının kanıtıdır.
Hem de öyle “burada
yenelim de, Camp Nou’da fark yesek de fark etmez” havasıyla değil;
basbayağı yendiler.
Barca’nın kibirli topçuları, çaresizce yenilgiyi kabul
ettiler.
Demek ki mümkünmüş!
Yenilmez zannettiklerimiz, yenilebilir; çünkü bilimsel
bilginin onuru, bencilin kibirinden üstündür.
Konfiçyus, “bilgi
insanı kuşkudan, iyilik acı çekmekten, kararlı olmak da korkudan kurtarır”
demiş.
Şili, bilgiyle, iyilikle ve korkudan sıyrılarak, Pinochet’yi
yendi.
Juve, inandığı için Barcelona’yı yendi.
Biz de başarabiliriz!
Yorumlar
Yorum Gönder