10 Ekimler Olmasın Diyorsanız!..
İki yıl önceydi; katillerin patlattığı bomba sonucu 104 kişi
ölmüş; 400’den fazla kişi yaralanmıştı.
104’e bir rakam olarak bakmayın; öğretmeninin, “o gülen yeşil gözlerin artık dersleri
izleyemeyecek, okuyamayacak, yazamayacak” dediği dokuz yaşındaki Veysel’in
de olduğu 104 kişiden bahsediyorum.
O an gözüme, gencecik çocukların taşıdığı, "Ne de çok özlemişiz gökyüzüne kansız
bakmayı" sözleri yazılı bir pankart takıldı.
O mitingin talebi barıştı ve barış talebini kana
bulamışlardı.
O karanlık el, her kimin eliyse çocukların gökyüzüne kansız
bakmasını istememişti.
O katliamın öncesinde ve sonrasında yaptıkları pek çok
katliamda olduğu gibi!
FAŞİZMİN EN
İYİ BİLDİĞİ ŞEY!
Sonradan öğrendik ki katiller o kadar rahatlarmış ki
bindikleri taksiden para üstünü almayı dahi ihmal etmemişler; miting alanına da
elini kolunu sallayarak girmişler.
Halbuki iki elin parmağını geçmeyen insanların toplanıp
herhangi bir açıklama yaptıkları an kişi başına onlarca polisin düştüğü bir şehirdir
Ankara.
“Toplumsal olaylar sırasında güvenlik önlemi alınmaz mı?” diye sormanız
normal ama bu ülkenin katliamcılık geleneğinden de biliyoruz ki ne zaman güvenlik
güçleri seyirci konumuna geçmişse göstere göstere bir katliam gelmektedir.
1 Mayıs 1977 de öyle olmuştu, Çorum Katliamı da; Madımak da
öyle olmuştu 16 Mart İstanbul Üniversitesi Katliamı da!
On binlerce insanın katıldığı mitingin giriş anında arama
yapılmamış olması, başka nasıl açıklanabilir ki?
Bombanın da, bombacıların da alana rahatlıkla girebilmesi
için kapılar sonuna kadar “açılmış”.
Neden?
Kitlesel korku yaratıp, sindirebilmek için!
İstedikleri şey, kitlesel olarak korkup sinmek; evlerimize
kapanıp, “görmedim, duymadım, bilmiyorum”
reflekslerini göstermek.
Böylece küresel sermayenin hareket alanı daha da genişlemiş
olacak.
Bu arada onlarca insan ölmüş; yüzlercesi yaralanmış; ne gam!
Çünkü faşizm, farklı olana tahammül edemez ve bu
tahammülsüzlüğünü göstermek için bildiği en iyi şey olan katliam yapmaktan
kaçınmaz.
KORKU
İKLİMİNE KARŞI UMUT İKLİMİ
O gün, on binler, “barışın
ucundan yakaladık” diye umutlanarak Ankara Garı’nın önüne toplanmışlardı.
Onbinlere yönelik o bombalı katliamın öncesini unutmamak;
sonrasında olanları da rastlantı saymamak gerekiyor.
Öncesinde 7 Haziran seçimleri vardı; yarattığı “umut iklimi”nden rahatsız etmişti. O “rahatsızlığın” ilk işareti, önce Suruç’ta
çocuklarımızın bombalanmasıyla verilmiş; sonra da Ceylanpınar’da iki polisi
evlerinde öldürülmesiyle belirginleştirilmişti.
Ankara’dan Gaziantep’e, İstanbul’dan Diyarbakır’a her yerin
bombalanması; barışa dair doğan beklentinin yerini yeniden şiddetin ve
çatışmaların alması ise o “rahatsızlığın”
tahkimat yaptığına işaretti.
İstedikleri şey, topluma, “korku iklimi”nin hakim olması idi ve ne yazık ki Türkiye, artık, “korku iklimi”nin hakim olduğu bir ülke
haline dönüşmüş durumda.
Bu “iklim”in
hegemonyasını sürdürebilmesinin yolu, içeride, dışarıda, herkesle kavgalı bir
ülke olmaktan geçiyor; zira “bölüp,
parçalamak”tır, kitleleri istenildiği gibi yönetmenin en kestirme yolu!
KORKU DA BULAŞICIDIR
CESARET DE!
Hiç kuşkusuz, bütün “suç”,
bu coğrafya üzerine karanlık senaryolar yazanlarda değil; Nazım Hikmet’in dizeleştirdiği
gibi “kabahatin çoğu” bizim!
Evet insanız; nerede ve nasıl karşılaşacağımızı
bilemediğimiz ölümle yüz yüze gelmek istemiyor olmamızdan daha doğal bir şey
olamaz ama bilmemiz gerekir ki “korkunun
ecele faydası yok”.
Korku bulaşıcıdır; zaten bu yüzdendir ki hepimizi esir almak
için “korku iklimi”nin egemen kılmak
istiyorlar ama onların unuttukları, bizim ise hatırlamakta imtina ettiğimiz
başka bir şey var ki o da “cesaretin de
bulaşıcı” olduğu gerçeğidir.
Cesaret, Türkiye Cumhuriyeti’nin daha demokratik bir devlet
olmasını sağlayacak yegane reflekstir.
Ahmed Arif’in dizeleştirdiği gibi
“Yürü üstüne üstüne,
Tükür yüzüne celladın,
Fırsatçının, fesatçının, hayının…
Dayan kitap ile
Dayan iş ile.
Tırnak ile, diş ile,
Umut ile, sevda ile, düş ile
Dayan rüsva etme beni.“
Tükür yüzüne celladın,
Fırsatçının, fesatçının, hayının…
Dayan kitap ile
Dayan iş ile.
Tırnak ile, diş ile,
Umut ile, sevda ile, düş ile
Dayan rüsva etme beni.“
9 yaşındaki Muhammet Veysel’in ve 104 kişinin vasiyeti
budur.
Yorumlar
Yorum Gönder