AKP yeniden "açılacaksa"!(*)


AKP’nin Aleviler için yeniden bir “açılım” ihtiyacı duyduğu ve önümüzdeki günlerde düzenleyeceği “çalıştay” ile “açılım”ı sürdürmekte kararlı olduğu anlaşılıyor. Sonuçta söylenebileceği baştan söylemeliyim ki, hangi saikle hareket edilir olursa olsun, tartışmak iyidir. Zira, tartışılan konu, “şişede durduğu gibi durmaz”!

Öncelikle bir konuya açıklık getirelim. Bu ülkenin anlamlı çoğunluğunun hesap defterine kaydedilen Alevilerin hak ve taleplerini tartışmakla Aleviliği tartışmak aynı şeyler değildir. İsteyen Aleviliğin nasıl bir tarihsel süreç izlediğini tartışabilir; bu tıpkı, İslamiyet’in, Hristiyanlığın, Museviliğin tarihsel süreçlerini tartışmak gibidir. Ancak semavi dinlerin tarihsel süreçlerini tartışmak, bahse konu bu üç semavi dinin bir realite olduğu gerçeğini ortadan kaldırmıyorsa, Aleviliğin hangi tarihsel kökten geldiğini, orijinin nerede olduğunu tartışmak da, Alevilerin bugünkü hak ve taleplerinin tartışılmasını gerektirmez. AKP’nin birinci “açılım” girişimi sırasında yapılmak istenen Aleviliği önce resmiyetin kalıbına dökmek; sonra da bazı talepleri kabul etmek şeklinde tezahür etti. Gerçekleşmiş olsaydı bile, gerçekleşen şeyin Alevilikle doğrudan ya da dolaylı bir bağı olmayacağı baştan belli olan böyle bir “açılım”ın yeniden deneniyor olması, umulur ki, yaşanan tecrübelerden ders çıkarıldığına işaret etsin.

Tarih, biraz da egemenlerin, “öteki”leri, önce kendi istediği kalıba dökme, sonra da onları tanıma sürecidir. Tek tipleştirmenin sıkça karşılaştığı alanların başındaysa inanç alanı gelir. Bugünden geriye bakıldığında, bir zamanlar farklı dinlere mensup Anadolu’nun, bugün “yüzde 99’u Müslüman” bir hale gelmesinin bir “gönül rızası” ile oluştuğu şeklinde bir hava egemen gözüküyor. Oysa tek tipleştirmenin hangi süreçlerden geçip geldiğini az çok yakın tarih okuyanlar biliyor. Hangi süreçler yaşanmış olursa olsun, bugün bunlardan geriye sadece Müslümanlığın ve özellikle de “Sünni İslam”ın kalmış olması biraz manidar değil mi? Dinsel çoğulculuktan tekleşmeye gidilen sürecin doğal bir seyir olmadığı genel bir kabul gördüğüne göre, Anadolu’nun nasıl soluklaştırıldığını hepimizin düşünmesi gerekiyor. Hepimiz ve özellikle de Hükümet eden AKP düşünmeli ki, her konusuz kaldığında, başta Alevilik meselesi olmak üzere, sık sık “açılım” yapmaktansa biraz da empati kurabilme zemini yaratılabilsin.

Alevilik İslam’ın içinde mi?
Bir çeşit ironi olsa gerek; Anadolu’ya hoşgörünün vatanı denir. Bu kavram, doğal olarak, Yavuz’dan bu yana kırım ve katliamlar yaşamış Alevileri çağrıştırıyor. “İslam’ın içinde mi, dışında mı” tartışmalarına konu edinilen Alevilerin de bu topraktan şekillendikleri biliniyor. “Hak, Muhammed, Ali” üçlemesiyle zahiride İslam ile ortak bir dil kullanan Aleviliğin, ibadet ritüelleri itibariyle İslamiyet’ten farklılaştığı biliniyor. Kimisi bu durumu, “Aleviliğin asıl İslam olmasına”; kimisi de “farklı bir inanç olarak Aleviliğin İslam’dan etkinlenmesine” bağlıyor. Mesele Alevilik olunca, sorun çözme konusunda baş gösteren kısırlık, sorunu dallandırıp budaklandırmada pek bir maharete dönüşüyor.

Ancak biz gene de başa dönelim ve “açılım”a konu olan Alevilerin ne istediğine bakalım. Aleviler, eşit yurttaş muamelesi görmek ve resmi dine mensup olduklarını her fırsatta dile getiren Hükümet edenlerin, tıpkı, diğer egemenler gibi, Aleviliğe çeki düzen vermekten vazgeçmelerini istiyor. Bir inanca mensup insanlara, “sizin esasen şöyle olmanız lazım” demenin, sorunu baştan içinden çıkılmaz hale getirdiği, birinci “açılım” sırasında da görülmüştü. Dolayısıyla nasıl ki, Müslümanlar için “uygun form arayışı”, tepkilere neden oluyorsa, Alevileri tanımlamanın da aynı sonuçlara yol açtığını kavramak gerekiyor.

Aleviler, ibadethane olarak Cemevini, Tanrıya sığınma şekli olarak da cem törenlerini işaret ettikçe, karşılarında, “Alevilik Ali’yi sevmekse biz de Aleviyiz” gibi tuhaf refleksleri buluyorlar. AKP’nin Alevi “açılım”ına ruhunu veren bu reflekslerin ilkinde sonuç almadığı ortadadır; ikincisine başlarken, öncelikle bu çarpık yaklaşımdan vazgeçmek gerekiyor. Alevilerin, dinsel törenleri farklı; bu töreni gerçekleştirdikleri mekanlar da camiiden farklı. Aleviliği İslam’ın içinde görenler de, Aleviliği İslam’ın dışında değerlendirenler de, Cem, Cemevi gibi kavramlar üzerinde uzlaşıyor. Aleviliği, İslam’ın dışında görenler de “Hak, Muhammed, Ali” üçlemesini bir amentu gibi tekrarlıyor. Bu bir realite ve öncelikle bu realiteyi kabulle başlamak lazım.

Aleviler de inanç özgürlüğü istiyor
Alevilerin, Alevilik konusunda uzlaşıp, toplumun karşısına öyle çıkmaları gerektiği iddiası bir bahanedir. Hiçbir dinin tek yorumu yoktur. Daha önce de vurgulamıştım; İslam’ın da birbiriyle zıt farklı yorumları bulunmaktadır. Yorum farklılığı, bir inanışın ortak ritüellerinin gerçekleştirilmesine engel değildir. Osmanlı’da da, Cumhuriyet döneminde de devletin resmi dini haline gelmiş Sünni İslam’dan farklı olarak Aleviliğin farklı yorumları bulunduğu muhakkaktır. Bu durumun Alevi kimliğinin tanınmasını engellemek için bir bahaneye dönüştürmek, “kırk dereden su getirme”ye benziyor.

İnanç, hassasiyeti yüksek olan manevi bir duygudur. Bir topluluğun inancını, o topluluğu hiçe sayarak, tartışmaya açmak ve o inanca dışarıdan kural dayatmak, en hafif ifadeyle inciticidir! İnanç ve ibadet biçimleri farklılık arzeden Alevileri, bir çeşit resmi din haline dönüşmüş Sünniliğin kalıbına dökülmesi için devletin olanaklarını sonuna kadar kullanmanın anlaşılır ve kabul edilebilir bir tarafı yoktur. Bu ülkenin problemi, inanan, inanmayan herkesin kendisini özgürce ifade edebileceği bir inanç özgürlüğü sisteminin kurulmasından yoksun bırakılmasıdır. Dolayısıyla ikinci kez “açılım”a hazırlanan AKP’nin öncelikle yapması gereken şey, Alevilere elbise biçmekten vazgeçmesidir!

Aleviler, özgürlükçü bir laiklikten yanadır. Özgürlükçü laiklik, müdahale etmez; din ve inançlara güven ortamı sağlar. Laikliği benimsemiş bir devletin bütün din ve inançlardan eşit uzaklıkta durması kuralını benimser. Bu kural çerçevesinde, Alevilerin isteklerine bakıldığında, öyle abartılacak bir yanı olmadığı görülecektir. Din derslerinin zorunlu olmaktan çıkartılması; camiye ya da mescide gitmeye zorlamak yerine cemevlerinin yasallaşmasının sağlanması; Diyanet’in devlet adına din alanına müdahale eden bir kurum olmaktan çıkartılması; toplumsal travmalara yol açan katliamlara ilişkin toplumsal hassasiyeti diri tutacak olan Madımak’ın çiçekçi değil, müzeye dönüştürülmesi isteniyor. Kısaca Aleviler, din ve vicdan özgürlüğü istiyorlar.

Her zamanki sorumuzla bitirelim; çok şey mi istiyorlar.

(*)Bu yazı, 16 Mayıs 2009 tarihinde BirGün Gazetesi'nde, "Anadolu'da yalnız Sünni Müslümanların kalmış olması manidar değil mi?" başlığıyla yayınlandı

Yorumlar

  1. Sevgili Yüksel ağabey,
    sorunsalı çok güzel irdelemiş ve hükümetin bulandırmaya çalıştığı suyu ne de duru bir dille dibi görünür hale getirmişsin. Eline sağlık hocam. Yazılarını büyük bir zevkle okumaya devam edeceğim...
    Selam ve sevgiler...
    Mustafa

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Neşet Baba!

Elli dirhem fazla gelmiş ayrılık!

HALKIN POLİSİ CEVAT YURDAKUL