Başbakanın duyguları mı Türkiye'nin sorunları mı?

Başbakan, sık sık çözümü için çaba sarfettiğini söylediği Kürt sorunun tartışılmaz taraflarından biri haline gelen DTP’ye randevu vermemesini, önce Diyarbakır’da, ardından Hakkari’den gelen şehit haberlerine bağlamıştı. Aynı konuşmada, bir adım daha atıp, Büyükanıt ile yaptığı görüşmeleri, sır olarak tutacağını eklemeyi de ihmal etmemişti.

Erdoğan, konu toplumsal meseleler olunca, “nabza göre şerbet vermek” veriyor. Erdoğan’ın her açıklaması, bir öncekiyle çelişse de, O, ortalama yurttaşa, “sizden biriyim, sizin gibi düşünüyorum” mesajını veriyor. Bir politikacının başarısı, öyle olup olmadığı bir yana, yarattığı imajın, çoğunluk tarafından onay görmesiyle ilintili olduğuna göre Erdoğan da amacına ulaşmış bulunuyor.

Erdoğan’ın açıklamalarında da nabzı elinde tutma isteğinin örnekleri görülüyor. Büyük bir kıvraklıkla sorunları çözme iradesini gösterecek makamda olduğunu unutturup, tarihsel ve toplumsal olandan özenle kopartılmış kişisel duygularını kamuoyuyla paylaşmayı seçiyor; ama asla daha önceki sözlerinin hatırlanmasını da istemiyor.

Örneklerden birincisini Büyükanıt ile Dolmabahçe’de yaptığı görüşmenin içeriği oluşturuyor. Erdoğan, resmi bir konutta yapılan resmi görevli iki şahsiyetin görüşmesinin içeriğini açıklamayacağını, bir sır olarak tutacağını rahatlıkla söylüyor. Sanki Erdoğan ile Büyükanıt, çok tesadüfü bir biçimde, diyelim ki Avşa Adası’nda karşılaşmışlar ve ayaküstü bir köşeye çekilip sohbet etmişler gibi bir hava yaratılıyor. Oysa görüşme planlı, görüşenler Başbakan ve Genelkurmay Başkanı ve ülke, konuştuklarını tahmin ettiğimiz konular nedeniyle diken üstünde bir dönemi yaşıyor.

Hepimiz ne konuştuklarını merak ediyoruz ama Başbakan, “nasıl da sözüne sadık biri” imajını güçlendirmek için, başka zamanlarda sıkça vurgu yaptığı demokrasi, şeffaflık vs. gibi kavramları, bu kez es geçmeyi tercih ediyor. “Bu sırdır” diyor! Demokratik ve özgürlükçü bir ülke hayali kuranlar için bu davranış sır olmaktan çok bir çeşit “akıl tutulması”na işaret ediyor.

İkinci örnek, birincisini de gölgede bırakıyor. Başbakan, DTP’ye randevu vermemesine gerekçe olarak, ertesi gün 10 askerin şehit edilmesini gösteriyor. İzleyenler için Erdoğan’ın ifadesi, ülkenin gerçeğiyle örtüşmüyor. Zira, çatışmalar, 1984’den bu yana devam ediyor ve bu toprakların binlerce coçuğu bu çatışmalarda yaşamını yitirmiş bulunuyor. Dolayısıyla ne çatışmalarda “şehit olanlar” yeni ne de DTP’nin izlediği politik hat, bugünle sınırlı!

İşin ikinci yanı, demokrasi kültürüyle doğrudan ilintili. DTP, yüzde 10 barajı yüzünden normal yöntemlerle parlamentoda temsil edilemeyen bir politik hattı ifade ediyor. Yani parlamentoda temsil edilip edilmemesi bir yana, dün vardı; bugün var; yarın da var olmayı sürdürecek görünüyor. Erdoğan’ın tarzı ve tavrı, DTP’yi PKK ile özdeş gösterip kamuoyu nezdinde sıkıştırarak, burnunu sürtmeyi amaçlıyor. Bir politik hattı beğenip beğenmemek, herkesin kendi takdiridir ama ülkenin başbakanı, ortalama milliyetçi bir jargonla konuşuyorsa ortada bir problem var demektir.

Biraz daha açalım. Erdoğan’dan önceki başbakanlar da, DTP çizgisiyle görüşmekten imtina etmişlerdi. Kimse onlara “niçin görüşmüyorsunuz?” sorusunu sormamış; sağırlar diyaloğunun içinden çıkılmaz hale getirdiği Kürt sorunu nedeniyle gencecik dimağlarımız dağ başlarında hayatlarını yitirmeyi sürdürmüşlerdi. 22 Temmuz seçimi sonrasında “diyalog yolu kapanırsa dağa çıkarlar” diyen Erdoğan, koşullar aynı olduğu halde, bugün, DTP’ye şart koşar hale gelmişse, “nabza göre şerbet”le günü kurtarmaya çalıştığı söylenebilir.

Günü kurtarmak, geleceği ipotek altına alma sonucunu doğurabilir. Kurduğu cümlelerden Erdoğan’ın, bu ülkenin, total çıkarlarını koruyan bir politikası olmadığı anlaşılıyor. Türkiye’nin sorunları, Erdoğan’ın duygusal tutumuna göre şekil almayacağı gibi, kamusal akıl olmadan gösterilen ani tepkiler, sorunları kangrenleştirebilir de! Bu nedenle sorun ülkenin çıkarlarıysa, Başbakan kendi duygularını ifşa etmekten kaçınmalıdır.

isikyukselk@gmail.com

Yorumlar

  1. Sevgili Yüksel ağabey,
    eline diline sağlık. Erdoğan'ın gizli buluşmada "öptürdüğünü" ifşa etmesini beklemek ne kadar beyhudeyse, üniformalıların da ne verdiğini gözümüzün önünde süregiden Ergenekon pandomiminden çıkarsamak mümkün değil mi sence?
    Sevgilerimle...

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Neşet Baba!

Elli dirhem fazla gelmiş ayrılık!

HALKIN POLİSİ CEVAT YURDAKUL