Mahir Çayan bir darbeci miydi?

SHP’nin yeni Genel Başkanının, Neşe Düzel ile yaptığı mülakatta, Mahir Çayan’ın ‘derin devlet’ ile ilişkisi olduğunu iddia etmesi solda büyük tartışmalara neden oldu. İddiasını, Çayan’ın, Yusuf Küpeli ile konuşurken söylediği, “biz iktidar alternatifi bir hareketiz, MİT’in bizimle ilgilenmesi doğal buluyorum” sözlerine dayandıran Hüseyin Ergün’ün, 12 Mart darbesine ilişkin TİP dışındaki solun bir beklenti içinde olduğunu söylemesi, bir süredir küllenen “sol ile Kemalizm arasında adı konulmamış bir ittifak bulunuyor mu” tartışmasını yeniden alevlendirdi.

Doğrusu, Taraf, benzer tartışmayı, bir yazarı aracılığıyla geçen yıl, 68 kuşağı üzerinden yapmıştı. Denizlerin ve Mahirlerin, “sağa sola çekirdek atar gibi bomba attıkları” iddiasında bulunan bahse konu yazar, söz konusu tartışmayla sola bakışını da göstermişti. Bu tartışma üzerine daha önce de yazmıştım; “yolunu el yordamıyla arayan bir hareketin bu tarz yanlışlara düşmesinde şaşılacak bir şey yok. Şaşılacak olan, kendi yolunu ararken yanlışlıklar yapanlara..., haksız ve mesnetsiz iddialar üzerinden 68 tartışması yapmakta yatıyor.” Dolasıyla rahatlıkla söylenebilir ki, Deniz’in de, Mahir’in de tartışılması tabu değil; tartışma, bir dönemi tahlil etmeyi ve geleceğe ışık tutmayı amaçlıyorsa tartışmak iyidir.

Ergün’ün referans gösterdiği Küpeli, 12 Mart’tan önce, Mahir Çayan ile birlikte THKP’nin üç önemli isminden biriydi. Ettiği sözler, bir gerçeğe işaret etse de, esas amacının Mahir’in tılsımını azaltmaya yönelik olduğu anlaşılıyor. Dönemin solunun beslendiği bir Kemalizm damarı hep vardı. Bu damar, 12 Mart sonrasında tartışma konusu yapıldı ve kimi sol güçler Kemalizmden kopuş adına “sol sekter” bir tarza da büründü. Gene de zamanında solun tartışıp bir kenara bıraktığını zannettiği Kemalizm tartışmasının yeniden gündeme getirilmesi, meselenin henüz konuşulacak tarafları olduğuna işaret ediyor.

Solun yakın tarihine bakıldığında, 12 Mart sonrasında, sol ile Kemalizm bağlantısı hep tartışma konusu olmuştu. Deniz’in başını çektiği, “yeniden milli Kurtuluş Savaşı” kampanyaları; Mahir’in, Kemalizm’i, “küçük-burjuvazinin en sol, en radikal kesiminin milliyetçilik tabanında anti-emperyalist tavır alışı” olarak tanımlaması, sol ile Kemalizm arasındaki damarın bulunduğunu gösteriyor. Ancak, Çayan’ın Küpeli’ye söylediği varsayılan cümlede şaşılacak bir yan görünmüyor. Nihayet, kendisini iktidara alternatif gören her harekete karşı mevcut iktidarın ilgi göstermesi, izlemesi anlaşılabilir.

Tartışmayı bilenler açısından Ergün’ün söylediklerinde de yeni bir şey yok. Dolasıyla gösterilen tepkinin bu kadar büyük olması da anlaşılır gibi değil. Ergün’ün kastının, 12 Mart öncesi solun “kendi sağındaki güçlerden medet umma” anlayışında olduğu; kastedilen bu “sağ” gücün bugün “millici” kategorisine konulan Kemalizm olup olmadığını bilmiyoruz; bildiğimiz Mahirlerin 20’li yaşlarda ülkeyi yönetmeye aday olacak cesaret ve kararlılıkta insanlar oluşlarıdır.

Dönüp dolaşıp ‘68’lilere “darbeci” demek, “benim oğlum bina okur, döner döner yine okur” demeye benziyor ve toplumsal çıkarlarımız açısından yararı olmayan bir tartışmaya kapı aralıyor. Sürecin bu yanını da tartışmak lazım; ama o döneme rengini veren forumların gündeme gelmemesi, bana tuhaf geliyor. Bir dönemin yalnızca olumsuz yanlarının gündeme getirilmesi, süreci, tümüyle tanımamızı engelliyor. Demokrasilerin temel hareket noktalarından biri olan forumlar konusunda niçin kimse kalem oynatmıyor acaba? Yönetenin de yönetilenin de olmadığı, herkesin kendi geleceğine ilişkin karar alma süreçlerine doğrudan katılımın sağlayan bir işleve sahip olduğu dikkate alınırsa bugünkü demokrasi tartışmalarının kaynağı da olan forumları geliştirme fikri kadar, daha o günlerde demokratik tartışma zeminleri yaratan Mahirleri es geçmek ne kadar vicdani bir tutumdur?

Mahir’in de, Deniz’in de, ordu içindeki ‘devrimci’ güçlere güvendikleri doğrudur. Ancak, ne Mahir ne de Deniz, solun asıl öznesinin halk olduğu gerçeğinden asla uzak durmadıklarını unutmamak gerekir. Yirmili yaşlarda gencecik insanların, ülkenin içine düştüğü “ahval ve şerait”ten kurtarılması için yürüttükleri mücadeleyi canlarıyla ödemiş olmalarının takdir edilecek taraflarını öne çıkarmak dururken, Ergenekon dolayımıyla populer olacağı varsayılan “yönlendiriliyor” vurgusunu öne çıkarmak(her ne kadar sonradan ‘yanlış anlaşıldım’ denilmişse de), pek de iyi niyet içermiyor. Baştaki soruyu tekrar edelim; Mahir Çayan bir darbeci miydi? Hayır, o bir devrimcidir!

isikyukselk@gmail.com

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Neşet Baba!

Elli dirhem fazla gelmiş ayrılık!

HALKIN POLİSİ CEVAT YURDAKUL