AKAY'DA NE OLUYOR?

Ankara’nın Belediye Başkanı Melih Gökçek, 15 yıldır kendi yarattığı sorundan puan toplama alışkanlığını, bu kez de, Akay Kavşağı üzerinden sürdürmeye çalışıyor. Kavşağa ilişkin planların Mahkeme kararıyla iptal edilmiş olmasını, başarısını engellemek isteyenlerin bir komplosu gibi sunuyor. Bununla kalmıyor; Belediye Meclisi’ndeki AKP’li çoğunluğu da arkasına alarak, güya mahkeme kararına uyuyormuş gibi yaparak, Akay Kavşağı’nı trafiğe kapatma kararı aldırıyor. Böylece, bugüne dek, pek bir başarılı olduğu gerilimden beslenerek, “zirve”de kalma taktiğini sürdürmek istiyor.
Daha önce yaptığı açıklamalarda, “projeleri ben çiziyorum, teknik elemanlar detaylar üzerinde çalışıyor” diyordu; önceki gün çıktığı TRT 2 programında, “ben noktasal planlamadan yanayım” diyerek, Ankara’nın nasıl bir zihniyet tarafından yönetildiğini ifşa etmiş oldu. Bu ifşada, hiç kuşkusuz, Şehir Plancıları Odası Genel Başkanı Tarık Şengül’ün büyük katkısını unutmamak gerekir.
Şengül, Gökçek ile bugüne dek tartışma programına çıkanların yapmadığı şeyleri yaptı. Öncelikle kavşakların doğruluğunu kanıtlamak isterken, Gökçek’in yanında getirdiği bazı fotoğrafların gerçekle ilişkisi olmadığını deşifre etti. Gökçek, “bak işte Londra” dediğinde, Şengül, “burası çevre yolu, bana Trafalgar Meydanı’nı göster” sözleri, yıllardır Ankara halkına gerçekmiş gibi yutturulan dezenformasyonu açığa çıkmasına vesile oldu. Gene Şengül’ün ısrarı üzerine, Gökçek, başta Akay olmak üzere kavşaklar için harcanan parayla Sincan metrosunun bitirilebileceğini açıklamak zorunda kaldı.
Gökçek’in Ankara Ulaşım Ana Planı’na aykırı kavşak uygulamaları, Ankara’nın araç trafiğini içinden çıkılmaz hale getirdiği, bugün daha net bir biçimde görülüyor. Ancak, bunu söylemek yetmez; sorun, asıl bu noktadan sonra başlıyor.
Tam bu noktada, “çuvaldız”ı kavşak uygulamalarına karşı çıkan politikacılara ve uzman örgütlerine batırmak gerekiyor. Her çıktığı programda, “gelişmiş ülkelerdeki kavşak uygulamalarının örnekleri” diyen Gökçek’e bugüne dek, açıkça kimse karşı çıkmamıştı. Çıkanlar var ise bunun kamuoyu tarafından bilinmesinin sağlanamamış olması da ayrı bir eksiklik. Dolayısıyla, kavşaklar konusunda Ankaralıların Gökçek’e üstü örtük destek vermesine neden olan faktörlerden birinin maddi temelini, kent üzerine çok laf edip, somuta ilişkin adım atmayanların vurdumduymazlığının oluşturduğu anlaşılıyor.
Denilebilir ki, “hırsızın hiç mi suçu yok”! Elbette, Büyükşehir Belediye Başkanı Gökçek, Ankara’yı, kendisinin de itiraf ettiği gibi, tek başına yönetiyor. Oysa modern dünya, “akıl akıldan üstündür, arşa kadar” özdeyişinde olduğu gibi, “ortak aklı” önemsiyor Kurduğu otoriter yönetim anlayışı nedeniyle “Ankara’nın en akıllısı” rolünü üstlenen Gökçek ise ortak aklın önemini küçümsüyor. Brecht’in şiirine gönderme yaparak söylersek, kendisini, Hindistan’ı yalnız başına fethettiğini düşünen Genç İskender gibi gördüğü anlaşılıyor.
Ne büyük yanılgı!
Anlaşılan cesaretinin kaynağını da bu yanılgı oluşturuyor. Herkesi kendisi gibi zannettiğinden olsa gerek, farklı Avrupa kentlerinin çevre yollarına ait görüntüleri, TV ekranlarından gösterip, kendi kavşaklarına dayanak ararken, Şengül, Ankaralılara kralın çıplak olduğunu göstermiş oldu.
Şimdi gelelim asıl soruna! Diyor ki, “mahkeme kararına uyup Akay’ı kapatacağım”. Muhtemelen “hafıza-i beşer nisyan ile maluldur” sözüne güveniyor. Oysa O Akay’a kazma vurduğunda, Akay araç ve insan trafiğine açıktı. Kaldırımlar geniş, refüjleri yeşil ve işlevsel bir geçiş noktasıydı. Yani, Akay yoktan var edilmemişti. Gökçek, Akay’ı Ankaralılardan çalışır durumda teslim almıştı. Şimdi, çalışır durumda Ankaralılara geri vermek zorundadır. Kapatarak değil; en kötü ihtimalle kazmayı vurduğu günkü haline getirme yükümlülüğündedir. Bir diğer önemli nokta da, hiç kimseyi dinlemediği, uyarıları dikkate almadığı ve Ankara’nın parasını, “babasının parası” gibi rahatça harcadığı için yaptığı bütün harcamalar kendisine rücu ettirilmelidir.
Bir musibetin bin nasihattan daha etkili olabilmesi, ancak böyle sağlanabilir. Gökçek’in bir daha benzer işler yapmamasının yolu buradan geçiyor. Çıkartılması gereken derslerin başındaysa kentin, yaşayan bir varlık olduğu gerçeğidir. Bundan böyle kente dair atılacak her adımda Ankaralıların görüşlerini, örgütlü güçleri ve elbette diğer kurumları dikkate almak gereklidir.
Bu kararın, “ben yaptım oldu” dönemini kapatabilmesi, biraz da Ankaralıların kentlerine doğrudan sahip çıkabilmesine bağlıdır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Neşet Baba!

Elli dirhem fazla gelmiş ayrılık!

HALKIN POLİSİ CEVAT YURDAKUL