Kürt sorunu, Türk sorunu, nerde bunun ilk kaynağı!

Hükümet, 2007 genel seçimleri sonrasında “açılım” ile yaklaşmak istediği Kürtler ve Alevilere şimdi de “çalıştaylar” yöntemiyle ulaşmak istiyor. “Açılım”a mesafeli duran söz konusu tarafların “çalıştaylar”a katıldığı dikkate alınırsa sorunların çözümüne ilişkin umudun yüksek olduğu anlaşılıyor.
Alevilere ilişkin “çalıştaylar”a doğrudan Alevi örgütleriyle başlayan Hükümetin, Kürt “çalıştay”ına Bahçeli’nin “12 kötü adam” dediği gazeteci ve yazarlarla başlatması, bu alandaki zorluklara da işaret ediyor. Nihayetinde Alevilerin taleplerinin karşılanmasının zor bir tarafı bulunmuyor. Hükümetin, “çalıştay”da çıkan eğilim doğrultusunda atacağı adımların sorunu çözeceğine ilişkin farklı Alevi çevrelerinde bir mutabakat da gözleniyor. “Aleviler kendi aralarında dahi anlaşamıyorlar” tezinin “çalıştay” ile birlikte çöktüğü de dikkate alınırsa top şimdi Hükümette görünüyor.
Alevilerin taleplerine ilişkin adımı, daha karmaşık görünen Kürt sorununun çözümüne ilişkin umutları artıracağı da dikkate alınırsa Hükümetin bundan sonraki icraatları merakımızı artırıyor. Öcalan’ın 15 Ağustos vurgusu, Cumhurbaşkanı’nın Bitlis’te, Güroymak’a eski adı Norşin ile seslenmesi, Başbakan’ın iki yıldır koyduğu önkoşullardan bir anda vazgeçip DTP ile görüşmesi sorunun çözümüne ilişkin “yol haritası”nın nasıl gerçekleşeceği de merakları artıyor.
Esasen Alevilik meselesi de Kürt sorunu da temel insan hak ve özgürlükleriyle ilişkilidir. Dolayısıyla sorunların ayrıntılarında kaybolmak, Hükümete politik çıkar sağlayabilir; ancak, sorunların çözümünü zorlaştıracak riskleri de artırıyor. Örneğin Alevilerin talepleri, esasen özgürlükçü laikliği işaret ediyor. Bütün inançlara karşı eşit mesafede durmayı ve herkese inancına uygun yaşama güvencesini sağlamayı ilke edinen laiklik, kurallarıyla uygulandığında Alevilerin ritüellerini gerçekleştirdikleri Cemevi açılması gibi bir talebi dile getirmelerine gerek kalır mı? Ya da özgürlükçü laik bir sistemde, zorunlu din dersi, yalnızca Alevilerin talebi olarak gündeme gelebilir mi?
Benzer noktaları Kürt sorunu için de işaret edebiliriz. Başta anadil hakkı olmak üzere kültürünü yaşama ve geliştirme hakkı temel insan hak ve özgürlüklerinin başında gelir. Dünyanın neresinde bir dil, bütün unsurlarıyla birlikte yasaklanmıştır? Köy, şehir, kasaba, dağ, yayla vs. isimlerinin değiştirilmesi hangi hak ve özgürlük anlayışına sığabilir ki? Kürtlerin hak ve özgürlük taleplerinin kardeşlik temelinde çözülmesi gerektiğini dile getiren Kürt aydınlarına yaşadıkları hayatı zindan eden hakim zihniyet, sorunun silahlı yöntemle çözülmesi gerektiğini dile getiren Öcalan ile görüşme noktasına gelinmişse temel insan hak ve özgürlüklerinin hiçe sayılmasının süreci bu noktaya getirdiği ortadadır.
Kendisini MHP’de somutlaştıran, “önce yok edelim, sonra haklarını verelim” anlayışı, hak ve özgürlükleri dışlayan otoriter ve totaliter bir yaklaşımla herkesi tektipleştiren bir zihniyete işaret ediyor. Yakın tarihimiz bu zihniyetin, şiddeti esas alan güçlerin elini kuvvetlendirdiği; uluslar arası güçlerin sürece dahil olmasını sağladığını kanıtlayan çokça veriyi barındırıyor. Dolayısıyla AKP’nin “çalıştaylar”ından, neyi amaçlıyor olursa olsun, umutlu olmak gerekiyor. Nihayetinde, bütün bir toplum, şiddet söz konusu olmadan da, ülkenin temel problemlerinin üzerinde konuşulabileceğine ilişkin ihtimali görmüş oluyor.
AKP ise mevcut sorunları çözmek için ayrıntılara girmeyi fazlasıyla önemsiyor. böylece “kendi Alevisini ve Kürdünü yaratmak” uğraşına da zemin yaratmış oluyor. Bu zorlu süreç, ülkenin aydınlarının omuzlarına büyük yük yüklüyor. Bir yandan mikro milliyetçi dalganın halkı yanlış yöne yöneltmesine karşı mücadele etmek; öte yandan Hükümetin söz konusu sorunlara ilişkin yaklaşımını kendi politik çıkarları doğrultusunda kullanmaya karşı uyarı görevini üstlenmek; diğer yandan da bütün sorunların temel hak ve özgürlükleri eksen alarak çözmek konusunda toplumu bilgilendirmek göreviyle karşı karşıyalar.
Sorunlar ve kaynağı açıktır. Kaynağına yönelmeden sorunları çözmenin olanaksızlığı da bilinmektedir. Görünen o ki, Hükümet, sorunların kaynağına yönelmeden, toplumun dikkatini ayrıntılara çekmekle yetiyor. Din, vicdan, düşünce gibi temel insan hak ve özgürlükleri prensip olarak kabul etmeden Alevilerin taleplerinin gerçekleşeğini düşünmek ve Kürt sorunun çözüleceğine inanmak pek de gerçekçi görünmüyor. Bu nedenle Yunus’un, “mal sahibi, mülk sahibi/ hani bunun ilk sahibi” dizelerini deforme ederek sorabiliriz; Kürt sorunu, Türk sorunu/ nerde bunun ilk kaynağı!
Gene de, “Alevilik, Ali’yi sevmekse biz de Aleviyiz” ya da “Kürt yoktur, onlar dağ Türküdür” konseptinden Alevi ve Kürt realitesini tanıma noktasına gelinmesi küçümsenemez.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Elli dirhem fazla gelmiş ayrılık!

Neşet Baba!

Geçmedi Bor'un Pazarı