Heykeli sarıya boyamak: İşgüzarlık mı, zihniyet mi?

Ankara’nın Başkent oluşunun yıldönümü kutlamaları öncesi Ulus’taki Atatürk heykeli sarıya boyanmış. İddiaya göre, yetkililerin haberi olmadan, Belediyeden “alt düzey biri”nin “temizlensin” talimatıyla yapılmış bu işgüzarlık. Ressam Zafer Gençaydın’ın “estetik kirlilik” diye tanımladığı bu vak’aya, Vali Önal’ın “doz aşımı” demesi, sanki hoyratlığın etkisini hafifletme amacı taşıyor. Sayın Vali’nin, “iyi ki o gün farkettik. Geç kalsak Sıhhiye’deki Zafer Anıtı’nı da boyayabilirlerdi” demesiniyse skandalın büyümesini önlemeye yönelik bir önlem olarak görmek gerekiyor.
Resim şöyle: Yetkisiz biri talimat vermiş; yapanlar dozunu kaçırmış ve Allah’tan farketmişler, yoksa sırayla diğer heykeller de aynı akıbete uğrayabilirlermiş! Bu resme bakınca, insanın aklına, tıpkı, din bilgisindeki başarısını göstermek isterken, "İsa Peygamber bir gün Fırat`ı yüzerek geçerken..." diye başlayan çocuğun sözünü kesen dedesi, "İsa değil Musa, Fırat değil Nil, yüzerek değil, yürüyerek..." anekdotu geliyor.
Kenti yönetmenin şartı
Öncelikle kent yöneticilerinin başta heykeller olmak üzere, sanat eserleri konusunda bilgi sahibi olmaları gerekiyor. Bunun, kenti yönetmenin değil, kentte yaşamanın asgari şartı olduğunu biliyoruz; ancak vazgeçtik, bilgili olmaktan, bari yasalara uysalar!
Aslında Heykeltraş Metin Yurdanur’un, “...heykellerin de bir kimliği, kişiliği vardır. 70-80 yaşındaki bir insanın yüzü nasıl değişirse, saçları beyazlarsa, heykeller de öyledir. Şimdi yaşlı birinin yüzüne botoks yaptırması nasıl komik durursa, bu türlü işlemler de heykellerde komik durur. Bir de bu tür işler uzmanlar tarafından yapılır. Siz hasta olduğunuzda doktor yerine nalbanta mı gidiyorsunuz? Bu tam nalbant işi olmuş” sözleri her şeyi açıklıyor.
Her şeyden önce, Belediye’den alt düzey birisinin, “şu heykelleri şöyle bir temizleteyim” deme yetkisinin olmadığını biliyoruz. Büyükşehir Belediye Yasası’nın 7. maddesinin (o) fıkrası, bu yetkiyi, “Kültür ve tabiat varlıkları ile tarihî dokunun ve kent tarihi bakımından önem taşıyan mekânların ve işlevlerinin korunmasını sağlamak, bu amaçla bakım ve onarımını yapmak, korunması mümkün olmayanları aslına uygun olarak yeniden inşa etmek” biçiminde Büyükşehir Belediyesi’ne ve dolayısıyla Belediye Başkanına veriyor.
Başkan bu yetkiyi doğrudan kullanabileceği gibi devredebiliyor da! Gökçek’in, “haberim yok” dediğine bakılırsa bu konudaki yetkisini devrettiği anlaşılıyor. Yetki devrinin genel sekreterlik üzerinden genel sekreter yardımcılarına yapılması gerektiğine göre, Belediyeden herhangi bir “alt düzey memur”un heykel yıkatmaya temizlemeye kalkması için meczup olması gerekiyor. Meczup biri de memur olamayacağına göre hem bir yasa ihlali hem de tarihimize ve kültürümüze karşı bir saygısızlık söz konusu.
Gökçek, kente dair hayati kararların plan ve projelerinin kendisi tarafından yapıldığını itiraf etmişti; ancak, son rötuşları teknik elemanlara yaptırdığını da eklemişti. Zira, yasa, hangi iş yapılacaksa o işe dair alanında uzman kişilerin imzasını şart koşuyor. Aynı şey, yasada, “kültür ve tabiat varlıkları ile tarihî dokunun ve kent tarihi bakımından önem taşıyan mekânların ve işlevlerinin korunmasını sağlamak, bu amaçla bakım ve onarımını yapmak” biçiminde tanımlanan heykel temizleme konusunda da geçerli.
Sanata rutin bakmak olabilir mi?
Her şey bu kadar açıkken, “alt düzey bir memur”u günah keçisine dönüştürmek, sorumluluktan kaçmak anlamına geliyor. Yasanın açıkça Belediyeye verdiği bu göreve ilişkin Gökçek’in, “belediyenin bu tür rutin işlerini yapan fırma” diye bir açıklama yapması da Ankara’nın ne halde olduğuna işaret ediyor. Demek ki, Ankara gibi Türkiye’nin başkenti bir kentte Belediye Başkanlığı yapan Gökçek’in, heykellerin nasıl temizleneceğine, bakımlarının nasıl yapılacağına ilişkin bir yetkiliyi kadrosunda barındırmadığı anlaşılıyor.
Haydi diyelim kadro istedi ve bakanlık vermedi; en uyduruk konuları ihale eden ve hepsiyle tek tek ilgilenen Gökçek’in Atatürk Heykeli’nin temizlenme ihalesiyle ilgilenmemiş olması, akla uygun görünüyor mu? Uzmanlar, mekanik temizleme yönteminde, “kontrolün önemli kısmının uygulamayı yapan operatörün elinde” olduğundan hareketle, heykel temizliği yapacak kişilerin, “koruma konusunda oldukça iyi eğitim görmüş olmaları ve neyi niçin yaptıklarını bilmeleri gerekliliği”ne dikkat çekiyor.
İnsan sormadan edemiyor; bu iş için bir teknik şartname yazılmış mıdır; yazılmışsa heykellerin temizlenmesi konusu, acaba nasıl ifade edilmiştir? Şartnamesiz bir iş yapılamayacağına göre Gökçek’in üst düzey bürokratları, kent yöneticilerinde bulunması gereken asgari bilgi düzeyine sahip değiller mi? Bu konuya ilişkin açıklamaları sırasında Gençaydın’ın aktardığı, “iyi bir zevk, güzel ahlakın temelidir” sözü, bize bir şeyler hatırlatıyor acaba?

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Neşet Baba!

Elli dirhem fazla gelmiş ayrılık!

HALKIN POLİSİ CEVAT YURDAKUL