NAZIM HİKMET, MEMLEKET!(*)

15 Ocak, her gün sıklıkla kullandığımız pek çok sözcüğe sihirli anlamlar katan büyük şair Nazım Hikmet’in doğum günü!
Burada doğmuş, şairliğe burada adım atmış ama çok sevdiği Türkiye’sinden uzakta hayata gözlerini yummuştu.
Belki de bu yüzdendir; “Kırk günlük yolda yaprak kımıldasa/Sen ürpermelisin içerde” şeklinde dizeleştirmişti hassasiyetini.
nazım hikmet şiir hayır ile ilgili görsel sonucu

SEVERMİŞ MEĞER!
O dünyanın en ücra köşesinde olup bitenlere bu kadar yakınlaştıkça, bu ülkenin muktedirleri, O’nu kendi memleketinden uzakta tutabilmek için her yolu denemişlerdi.
Ne yaptılarsa Nazım’ı ne insanlık ayıbına karşı dile gelmekten alıkoyabilmişlerdi ne de memleketini sevmekten. 
Bir yandan, “Dünkü hava akınında ölenlerin/yüz kadarı beş yaşından aşağı,/yirmi dördü emzikte...” demişti.
Bu dizeler, benim aklıma PKK’lı diye bombalanıp öldürülen hepsi 35’den küçük 34 Roboskili köylü getirdi.
Öte yandan “Memleketim, memleketim, memleketim,/ne kasketim kaldı senin ora işi/ne yollarını taşımış ayakkabım,” dizeleriyle de Türkiye’ye ilişkin hasretini dizeleştirmişti.
Tıpkı yıllar sonra aynı akıbete uğrayan Ahmet Kaya gibi.
Londra’da bulunan Southbank Center Sanat Merkezi, geçen yıl, “son 50 yılın en güzel 50 aşk şiiri” seçmeleri yaptı.   Nazım Hikmet’in “Severmişim Meğer” şiiri de bu seçmelerin arasına girdi.
Uzun şiirin beni cezbeden bölümü şöyle:
“Bilirim aynı ırmakta yıkanılmaz bir kere bile
Bilirim ırmak yeni ışıklar getirecek sen göremeyeceksin
Bilirim ömrümüz beygirinkinden azıcık uzun karganınkinden alabildiğine kısa
Bilirim benden önce duyulmuş bu keder
Benden sonra da duyulacak
Benden önce söylenmiş bunların hepsi bin kere
Benden sonra da söylenecek
Gökyüzünü severmişim meğer

KADİR BİLMEK!
Beygirden biraz uzun, kargadan biraz kısa” ömrünü yaşarken kadrini bilememiştik.
Şimdi anlıyoruz hem şairliğinin derinliğini hem yurtseverliğinin boyutunu. Ömrü boyunca Nazım’ın sahip olduğu dünya görüşüne düşman olan Türkeş bile son günlerinde Nazım’a başvurmuş; şu dörtlüğünü okumuştu:
“Dörtnala gelip Uzak Asya’dan
Akdenize bir kısrak başı gibi uzanan
bu memleket bizim.”
Biz ise asla yarım bırakmadık bu şiiri. Zira memleketi memleket yapan, uğruna ölünen, özlenen ve de sahip çıkılan giz, şu dizelerinde saklıdır:
“Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
Ve bir orman gibi kardeşçesine
Bu hasret bizim.”
Tartışmasız büyük şairdi Nazım; gelmiş geçmiş bütün şairler arasında her zaman adı sayılır. O’na “vatan haini” diyenler de, O’nunla övünenler de mutabıktı O’nun şairliğinde ve vatanseverliğinde.
Anlaşılmıştı ki, “yel kayadan bir şey götürmez”miş! Yıllardır “vatan” denince akla ilk gelen Nazım’ın yeniden vatandaş olması sağlandı ama hala hakkını verebilmiş değiliz.

ADINI PARKLARA VERDİK AMA…
Vasiyetini hatırlayın:
Anadolu'da bir köy mezarlığına gömün beni 
ve de uyarına gelirse, 
tepemde bir de çınar olursa 
taş maş da istemez hani...”
12 Eylül Darbesi sonrasında adı pek çok yere verildi, pek çok park yapıldı. Örneğin Ankara’da Yenimahalle Belediyesi muhteşem bir Kültür ve Kongre Merkezi’ni Nazım’a adadı. İzmir’de, Buca Belediyesi Nazım Hikmet adını verdiği Parkı, ustanın doğum gününde hizmete açıyor.
Vefa duygusunu hatırlatan güzel işler bunlar.
Gene de Nazım için daha fazlasını yapılmalı diye düşünüyor insan.
2003 yılında İrlanda'da James Joyce Müzesini gezmiş, çok etkilenmiştim. 
O sıralar Çankaya Belediyesi'nde Başkan Yardımcısı idim. Nazım Hikmet Müzesi kurulması için bir proje hazırladım. http://www.hurriyet.com.tr/ankaraya-nazim-hikmet-muzesi-196157
Dikmen'e Nazım Hikmet Parkı yapılmıştı. Uygun bir köşesine de müze için alan ayrılacaktı.
Zaman yetmedi; 2004’de yapılan seçimler sonucunda proje tümüyle rafa kaldırıldı.


NAZIM MÜZEMİZ NİYE YOK?
Sanırım, 2007 yılıydı; dönemin CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Sosyalist Enternasyonal toplantısı için gittiği Şili’nin başkenti Santiago’da Neruda Müzesi’ni de gezmiş; sergilenen eserler arasında, Nâzım’ın Neruda’ya hediye ettiği gömleği görünce duygulanmıştı. Baykal, “Bizim de Nâzım Hikmet gibi dünyaca ünlü şairimiz var. Ama biz Neruda için yapılan böylesine muhteşem bir müzeyi Nâzım için ne yazık ki yapamadık” demişti.
Hiç kuşkusuz, şiirleriyle bütün dünyaya Türkiye’yı tanıtan Nazım Hikmet için müze yapılmasını Kültür ve Turizm Bakanlığı üstlenmelidir. Pek çok CHP’li milletvekilleri, Nazım için müze yapılması konusunda yasa teklifleri de verdiler. Ancak her konuda olduğu gibi AKP Hükümetinin sessizlikle geçiştirmesine tanık oldular.
Dünyanın pek çok şehrinde başta, Tolstoy, Kafka, Dostoyevski ve Hemingway gibi usta edebiyatçıların adını taşıyan müzeler bulunuyor. Batı dünyası, her zaman, Dublin’in James Joyce ile anılması örneğinde olduğu gibi, yazar ve şairleriyle anılmayı bir onur olarak görmüşler. Joyce ile Nazım’ın ortak tarafı da var; her ikisi de Hükümetlere sert eleştiriler yöneltmişlerdi.
Ancak Joyce, İrlanda’nın hafızası gibi korunurken, siyaset, Nazım ile “Nazım(!)” arasında fark yaratma uğraşında. İspanyolca’dan İngilizce’ye Rusça’dan İtalyanca’ya, Çince’den Yunanca’ya kadar onlarca dile çevrilmiş Nazım eserleri 30 cildi aşmış durumda. Hakkında yazılanlar neredeyse kendi yazdıklarının iki katı.

Kültür ve Turizm Bakanlığı Nazım Hikmet adına bir müze yapılması için gereğini yapmıyor. Pek çok şeyi de yapmadığı gibi!
Peki ya İstanbul ve Ankara’da CHP tarafından yönetilen belediyeler, Nazım adına bir müze yapamazlar mı?
Elbette yapabilirler. Bilmeleri gereken tek şey, Nazım’ın şiirleri bizi anlatıyor. Nazım Hikmet adına kurulacak bir müze, Türkiye’nin bir çeşit belleği olacaktır.

Bu ülke,  bu sesi duyacak bir Belediye Başkanına mutlaka sahiptir!

(*) Bu yazı, 15 Ocak 2015'de Radikal'de yayınlanmıştı. Benim Nazım Hikmet için bir müze kurulması fikrim ise yaklaşık 15 yıllık bir geçmişe sahip. Bu yazıyla hem Nazım'ın doğum gününü bir kez daha kutlamak hem de Nazım'ı yeni kuşaklara olduğu gibi aktarmak için kurulmasını öngördüğüm Müze hayalimi yeniden hatırlatmak istedim.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Neşet Baba!

Elli dirhem fazla gelmiş ayrılık!

HALKIN POLİSİ CEVAT YURDAKUL