Yılmaz Güney'e kulak vermek

“Demokratik açılım” çerçevesinde sanatçılarla buluşan Başbakan Erdoğan, “Yılmaz Güney’in filmlerine kulak verseydik, bu ülke şimdi farklı bir yerdeydi” dedi. Bu, söz, devlet adına söylenmiş, bir çeşit, “iade-i itibar” anlamına gelse de, Yılmaz Güney’in böyle bir sorunu bulunmuyor. Elbette O’nun “uzak diyarlarda” yaşamını yitirmesine neden olan zihniyetin bir özür borcu olsa da, Başbakan’ın Yılmaz Güney ile birlikte kullandığı “kral çıplak” vurgusu irdelenmeyi hak ediyor.
Başbakan’ın “kulak verelim” çağrısında bulunduğu Yılmaz Güney, haksızlığa karşı mücadelesiyle tanınıyor. Güney, bu duruşunu, “Ne güzeldir bilmediğin birinin/ derdine üzülmek ve çare aramak” dizelerinden de dile getiriyor. Güney, Başbakan’ın örnek verdiği Arkadaş filminde de, tıpkı, bugün AKP’lilere yöneltilen “sınıf atlama” eleştirilerinde olduğu gibi, insanca yaşam hakkını ihlal eden fırsat eşitsizliğinin yarattığı çelişkilere dikkat çekiyor.
Başbakan’ın örnek verdiği “Umut” filmiyse neredeyse birebir aynı örneklerle bugün de tekrarlanıyor. Zira Umut’un bir sahnesi, belediyenin kendilerini kaldıracağından hareketle faytoncuların, ‘’ar abacılar uyandı, bıçak kemiğe dayandı’’ eylemini anlatıyor. İlginç değil mi; tıpkı ODTÜ’lülerin, “ulaşım haktır” eylemine benziyor! Başbakan ise “Umut”a kulak verme çağrısında bulunurken, ODTÜ’lülerin eylemini, “otobüsler bedava olacakmış dünyanın neresinde var böyle bir şey. Maaş almaya gelince maaş beğendiremezsin” ifadesiyle küçümsüyor. İki sahneyi art arda koyulduğunda, gerçekten de “kral çıplak” oluveriyor!
Demek ki, Yılmaz Güney’e kulak verme çağrısında bulunmak yetmez; Güney’in mesajları üzerinde bugünü anlamayı da gerektiriyor. O’nun gözü hep İstanbul’da ama Başbakanlık yaptığı Ankara’daki ulaşım zammı komedisini görmezlikten gelip, zammı protesto edenleri, bir zamanların “kurşun atan” Başbakanı Çiller’in de kullandığı soğuk savaş dönemi jargonuyla aşağılamak istemesi, insanı ürkütüyor. Yılmaz Güney üzerinden statükoculuğa verip veriştiren Başbakan’ın, “kral çıplak” diyen ODTÜ’lülere karşı hemencecik statükocu olması, insanın aklına, “bu ne yaman çelişki” sözünü getiriyor!
Ankara’da başını alıp giden ulaşım zamlarına karşı ODTÜ’lü öğrenciler, üniversitenin geleneğine uygun olarak, başta Başbakan olmak üzere, hızla yoksullaşan insanların ulaşım hakkına dikkat çeken ücretsiz otobüs eylemi yapıyor. Ramazan’dan Ramazan’a iftar sofralarına konuk olduğu yoksulların ulaşım sorununun gündeme gelmesine sinirlenen Başbakan, bu eylem karşısında, bir zamanlar Güney’e öfkelenenlere benzer tepkilerle öğrencileri hedefe koyuyor. Hatırlatmak hiç hoşuna gitmese de, Demirelleşiyor; Çillerleşiyor!
Yılmaz Güney’e kulak vermek, hayatın her alanında hoşgörülü olmayı, farklılıkları anlamayı, “diğerkam olma”yı da gerektiriyor. Örneğin bağımsız olduğu düşünülen yargının “katsayı” kararına tepki vermek kadar, Tekel işçilerinin eylemini destekleyen 24 öğrenciye verilen tasdiknameye de tepki vermeyi zorunlu kılıyor. Kendisi Yılmaz Güney’e kulak veriyorsa, Milli Eğitim’in de o öğrencilere kulak verecek bir demokrasi kültürüyle yönetilmeyi hak ediyor.
Yılmaz Güney’e kulak vermek, “damdan düşenin halini damdan düşen anlar” anlamına da geliyor. Oysa Yılmaz Güney vurgusu yapmadan birkaç gün önce Türkiye’de çalışan kaçak Ermeniler’e yönelik sözleri, düştüğü “dam”ı unuttuğunu gösteriyor. Zira Yılmaz Güney’i anlamak, çaresiz insanları politik malzeme yapmamayı da gerektiriyor.
Bilmek gerekir ki, Yılmaz Güney’e kulak vermenin yolunun “ulaşım haktır” eylemi yapan ODTÜ’lü öğrencileri; Tekel işçilerini desteklediği için kapının önüne konulan liselileri; Tekel işçilerini, yaşama hakkını sürdürmek için Türkiye’ye kaçak yollardan girmiş Ermenileri anlamaktan geçiyor. Yaşasaydı; Güney de “o çocuklar”ın yanında olurdu! Anlamak lazım ki, “o çocuklar”, bize insanlığımızı hatırlatıyor; tıpkı yıllar önce Yılmaz Güney’in hatırlatmak için uğrunda canını verdiği gibi! Ne diyordu Can Yücel? “Mevsim dönüp de yeniden yeşermeğe başlayınca rüzgar/ Çıplaklığında o atın yine onlar koşacaklar /O çocuklar…”

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Neşet Baba!

Elli dirhem fazla gelmiş ayrılık!

HALKIN POLİSİ CEVAT YURDAKUL