Taksim’i açmak yetmez!

Taksim’i açmak yetmez!

’82 Anayasası o(na)ylandığında ben cezaevindeydim. Halen olduğu gibi, o sırada da Babam Erzincan’ın bir dağ köyünde yaşıyordu. Yaşadıklarına ve tanık olduklarına tepki göstermek amacıyla 29 oyun kullanıldığı bizim köyden 13 Hayır oyu çıkmasını sağlamıştı. Tahmin edeceğiniz üzere, köyümüz, bu yükseklikteki hayır oyu nedeniyle askerlerce basılmış ve hemen 13 km ötedeki cezaevinde tutuklu olmama rağmen, nerede olduğumu söylemeleri için anneme, babama ve diğer akrabalarıma köylünün gözü önünde hakaretler edilmiş ve verilen hayır oyları karşısında analarından emdikleri sütün burunlarından getirileceği tehditlerine maruz kalmışlardı.
Babam, 12 Eylül öncesinde olduğu gibi, 12 Eylül sonrasında da ve halen oyunu CHP’ye veriyor. Referandum sırasında “hayır” oyu vereceğini söylüyor. “İyi de” diyorum; “senin ‘hayır’ oyu verdiğin anayasayı değiştiriyorlar, niçin böyle düşünüyorsun?”. Cevabı, bugünkü tartışmaları özetler bir nitelik taşıyor; “yaptıkları yaralarımızı iyileştirmiyor; kanatıp bırakıyor.”
12 Eylül’ün zorla dayattığı Anayasa’nın halkın iradesini temsil eden parlamento tarafından yeniden düzenleniyor olması, tartışmasız iyi bir şey. Ancak, zarftaki değişikliği mazrufa yansıtmamak; işte “yaraların kanaması”na neden olan şey bu.
Bunun iki çarpıcı örneği var. İlki, Anayasa tartışmaları sürerken, başta 1 Mayıs 1977 olmak üzere karanlıkta kalan olayların aydınlatılmasına ilişkin önergenin, AKP’lilerin oylarıyla reddedilmesini içeriyor. AKP, “Anayasa değişikliği görüşmelerine engel olacağı” gerekçesiyle reddettiği bu önergenin dumanı tüterken, benzer nitelikli bir önerge veriyor. Verilen önergenin reddedilip, biçimsel olarak, benzer bir önerge verilmesi, psikolojik üstünlüğü elden bırakmamakla ilintilendirilebilir; ancak AKP’nin tavrı, bunun ötesinde anlamlar taşıyor. Mesela, Meclis kürsüsünde, “1 Mayıs'taki karanlık noktaları temizlemediğimiz sürece Türkiye o ayıptan kurtulamayacaktır” diyen milletvekili, bu konuyla ilişkili verilen önergenin aleyhinde oy kullanıyor. Sonrasında verilen önergeye de imza atıyor ama işin ciddiyeti kaybolup gidiyor.
İkinci örnek, çok tartışılan ve 12 Eylül darbecilerine dokunulmazlık sağlayan geçici 15. Maddenin kaldırılması sırasında yaşanıyor. Parlamento, Türkiye’yi, geçici 15. Madde utancından kurtarıyor ama aynı zamanda darbecilerin kurtulmasına da göz yumuyor. Bu tarz suçlarda süre aşımının kaldırılmasına ilişkin verilen önerge, tahmin edileceği üzere, AKP oylarıyla reddediliyor. Daha önce de, askeri darbelerle, JİTEM ile ve Sebahattin Ali’den Hrant Dink’e kadar işlenen siyasi cinayetlerin tümünün araştırılmasını içeren önergeler, AKP oylarıyla reddedilmişti.
AKP Anayasayı değiştiriyor; ancak, Anayasanın demokratikleşmesini, karanlıkta kalan yakın tarihimizin açığa çıkmasını istemez bir tutum takınıyor. Açık ki, Türkiye’nin demokratikleştirilmesi, Anayasa’nın değiştirilmesinden daha büyük önem taşıyor. Oysa AKP, 12 Eylül’ün yaptığı Anayasa’da yapılacak her değişikliğin olumlu olacağına ilişkin yaygın kanaatin meyvesini yiyerek, kendisinin bugününü kurtaracak değişiklikler için efor sarfediyor.
Türkiye’nin demokrasiden nasibini almamış, Anayasa başta olmak üzere, kurumlar mevzuatı, tümüyle demokrasi karşıtlığı üzerine kurgulanmış bulunuyor. Başındakiler değiştiğinde, Hükümet karşıtı gibi görünen bir kurum, doğrudan Hükümet yanlısı hale gelebiliyor. YÖK, bunun en çarpıcı örneğini oluşturuyor. Dolayısıyla mevzuatını demokratikleştirip, Hükümetlerin etkisinden bağımsızlaştırılmadığı sürece, başta HSYK’nın bugünü değiştirme çabasının, demokratikleşme havası içinde sunulması, ciddiyetle örtüşmüyor. Birazcık sabır, bugünkü HSYK’nu AKP’nin arka bahçesi haline getirebilir. Dolayısıyla CHP’nin de, HSYK’yı değil, demokrasiyi daha güçlü savunması gerekiyor.
Başa dönelim; Taksim’i 1 Mayıs’a açmak önemli ama daha da önemlisi 1 Mayıs 1977’nin ve diğer karanlık olayların bir an önce aydınlatılmasını sağlamaktır. Aksi halde, meydanın açılması, yalnızca, “yaralarımızın kanamasına yol açıyor.” Galiba AKP de, bunu istiyor!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Neşet Baba!

Elli dirhem fazla gelmiş ayrılık!

HALKIN POLİSİ CEVAT YURDAKUL