Yüksel Işık makaleleri: Sığar mı takvime anneler?

Yüksel Işık makaleleri: Sığar mı takvime anneler?

Anneler Günü Denince

Şair der ya, “Bugün ‘Anneler Günü’ymüş. Yıl olmuş/ şuramda pıhtılaşan yara./ Bir gül aldım, zifiri çingene kızından;/ savurdum komşu köşkün terk edilmiş/ bahçesine. ‘Yeşert’ dedim her yeri”; öyledir, mutlaka öyle yapmak lazımdır. Zira hangi meta tutabilirmiş, bir anneye en çok yakışan herhangi bir çiçeğin yerini?

Bugün Anneler Günü!

Herkes gibi, ben de, Annemle sınırı bugünün ötesine taşan mevsimlerden geliyorum. Herkes gibi, benim de annemle “ıslanan anıları güneşte kurutan” bir serüvenim var. Herkes gibi… Ancak aylar Mayıs’ı bulunca, öyle bir vaveylayla yüz yüze geliriz ki, anne ile çocuğu arasındaki düş köprüsünün bütün mahremiyeti deşifre olur. Mayıs’ın ikinci pazarına gelene dek, neler yapmamız gerektiği, sanki bize, dikte ettirilir teker teker.

Hep merak ederim; insanın annesiyle kurmuş olduğu gönül bağını, göz sıcaklığını unutturacak bir meta üretilmiş midir ki? Üretilmiş midir acaba; “bütün hünerlerini sütten bir mermere eşsiz bir incelikle işleyen o usta nakkaşın” gönlünü, ağızdan çıkabilecek bir güzel sözden daha çok memnun edebilecek bir meta? Bilemiyorum!

Bildiğim, sevgi keşfetmekse eğer, anneler, hayatın her anının yeniden keşfi için kapının aralanmasını sağlar. Her merakın anahtarını anneler verir bize. Değil mi ki, inat etmeyi de, karşı durmayı da annelerden öğreniriz! Örneğin, yüzme bilmeyenin denize düşmesi gibidir, çocuk için hayat ve sanki noktalama işaretleri darmadağın duran bir metni nasıl hale yola koyacağımızın kılavuzudur anneler. “Hüznü kuşlara dağıtır; acıyı toprağa gömer” ve bazen Plaza de Mayo’da; bazen Galatasaray’da çıkıverir karşınıza.

Piyasa ne derse desin; biz, annemizi, asıl, “görünenle yetinmemenin gereği”ni öğretirken anımsamalıyız. Değil mi ki; papatya falını da annemizden öğrenmişizdir; papatyanın boynunun bükük olduğuna bakıp aldanmamayı da… “Seviyor-sevmiyor…” ikileminde, birer birer kopardığımız her papatyanın, yeryüzüne çıkabilmek için yedi kat yerin dibinden örgütlenerek geldiğini de, yalnızca annelerimiz fısıldar kulağımıza.

Görüş yerine asılı kalan bakış

Hepimiz biliriz; hayat, yalnızca kağıt üzerinde sorunsuz akar gider. Kağıt üzerinde çizilmiş kuralların gözünüzün önünde nasıl ihlal edildiğini ilk gördüğünüz gün “isyan” edip, çaresiz kaldığınızda, yanı başınızda annenizin olması bir rastlantı değildir. Anne korumakla yetinmez; otoriteye karşı korumacı ve yol göstericidir, aynı zamanda! Annenizin karşısında yanlış yapma hakkınız her zaman vardır; O’nun hiç usanmadan hayatı size tercüme etmek istemesi de, bu hakkı herkesin kullanabileceği gerçeğinden hareket etmesindendir. Belki de bu yüzdendir; ilk aşkımızı herkesten önce annemize söyleyişimiz!… Belki de bu yüzdendir; şairin dediği gibi, “Doğruya doğru derken eğriye çık(arken) adın” başını her kaldırdığında O’nun yüreğinden senin yüreğine bir köprü kurulduğunu görür ve ferahladığını duyumsarsın.

Herkes bilir ki, toprağı çatlamış çiçeğe su vermeyi de, kimsesizin karnını doyurmayı da ilk anneler akıl eder. Nedensiz ağladığınızda, alnınızı o öper; alır bütün hışmınızı üzerinizden. “Uçurumlar (onda) büyür/ dağdır ki (onda) göçer”! Yaşanmadan anlaşılmaz; mapus damının kör deliğinden, görüş yerine asılı kalan bakışı… Mutlaka bu yüzdendir, şairin, “Annem çok küçükken öldü/beni öp, sonra doğur beni” demesi! Hepimiz biliriz ki, yalnızca anneler, en olmadık zamanlarda bile umut taşırlar; örneğin, “acı(sı)nı süpürmek için açtığında kapı(sı)nı”, mutlaka gelsinler ister, “çam ve kekik kokuları içinde acı yüzlü çocuklar”ın “şen şakrak” dönüşlerini…

Papatya falının öğrettiği

Uzun söze gerek var mı?

İnsanın annesiyle ilişkisi, bence tarihin en mahrem ilişkisidir. Piyasa bırakmaz ki, siz o ilişkiyi en mahrem biçimde, size ve O’na ait yaşayasınız. Şimdilerde anne- çocuk ilişkisi, Anneler Günü adıyla dillere düşürüldüğü için sanki ortak noktası soyut bir anne mevhumu olan bir seyir izlemektedir. Halbuki, anne ve çocuk ilişkisi, geometrik olarak açıklanabilirse, bir noktadır ve bilinir ki bir noktadan sayısız doğrular geçer. Bu nedenle uzun söze gerek olmadığını biliyorum ama gene de her Anneler Günü’nü yeni sevmeler için bir çeşit hazırol talimatı olarak algılamak istiyorum.

Şair der ya, “Bugün ‘Anneler Günü’ymüş. Yıl olmuş/ şuramda pıhtılaşan yara./ Bir gül aldım, zifiri çingene kızından;/ savurdum komşu köşkün terk edilmiş/ bahçesine. ‘Yeşert’ dedim her yeri”; öyledir, mutlaka öyle yapmak lazımdır. Zira hangi meta tutabilirmiş, bir anneye en çok yakışan herhangi bir çiçeğin yerini?

Bana gelince… Benim O’na ihtiyacım olduğu günlerde O hep yanımdaydı; O’nun bana ihtiyacı olduğunda, ne yazık ki, ben yanında değildim. Bu nedenle O’ndan öğrendiğim papatya falına atfen, her Anneler Günü’nde bir demet papatyayı O’nunla sonsuzlukta buluşmasını dileyerek boşluğa fırlatıyorum.

Kutlu olsun.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Neşet Baba!

Elli dirhem fazla gelmiş ayrılık!

HALKIN POLİSİ CEVAT YURDAKUL