Madımak ve Başbağlar: Hala kanıyor!

2 Temmuz Madımak ve 5 Temmuz Başbağlar katliamlarının üzerinden 17 yıl geçti. Devletin gözü önünde gerçekleşen İnsanın içini kanatan ve bu toprakların gördüğü en dramatik katliam Madımak da; Madımak’a misillemeymiş gibi gösterilen ve sabah uykusunun mahmurluğu henüz dağılmamışken kurşunlara hedef olan Başbağlar da 17 yıldır, kim tarafından hangi karanlık oyunun sahnesi haline dönüştürüldüğünün aydınlatılmasını bekliyor.
33’ü aydın 35 kişinin diri diri yakıldığı Madımak, insanlık tarihin kara bir lekesidir; zira insanlık tarihinde, ateşe attıkları insanların karşısına geçip slogan atacak ve dışarı çıkmak isteyenleri engelleyecek bir gözü dönmüşlüğe rastlanmıyor. Madımak katliamı, kendi varlıklarının kabul edilmesi ve inanç alanına ilişkin taleplerinin gerçekleşmesini isteyen Alevilerin, kendisini laik olarak tanımlayan devletin her türlü güvenlik gücünün gözü önünde ve saatlerce süren bir kuşatmayla birlikte yapılması açısından da kara bir leke olarak duruyor. Madımak katliamı, bu nedenle aynı zamanda, Osmanlı'dan bu yana “zındık ve mülhid” olarak adlandırılan Alevilere yönelik, devletin bakış açısını da resmediyor.
Oynanan büyük oyuna 35 masumu kurban veren Başbağlar, insanlık tarihinin bir başka kara lekesidir. Misilleme gibi gösterilerek, farklı inançlar arasına nifak tohumları serpmeyi ve Anadolu’da süregelen kadim kardeşliği dinamitlemeyi amaçlayan bu karanlık katliam da, devletin derinliğinin gözünün dönmüşlüğüne işaret ediyor.
Madımak da, Başbağlar da, farklılıkların zenginlik olduğu bir coğrafyadan tek tipleştirilen Anadolu'ya uzanan acılı bir sürecin son halkaları olarak orta yerde duruyor. Her iki katliam da, hiç tartışmasız, “yüzde 99’u Müslümanlaştırılan” Anadolu tarihinin yüz karasıdır! Bu yüz karası vahşetleri, tarihin tozlu arşivleri içine atmak, toplumsal travmaların şiddetlenmesine kapı aralamaktır. Vicdanı olan bir toplum, bu vahşetleri unutamaz! Toplumsal belleği diri tutabilmenin yolu, Madımak'a müze, Başbağlar’a anıtsal bir nitelik kazandırmaktan geçiyor.
Alevi, Sünni, Kürt, Türk, bütün Anadolu insanının birbirini anladığından kuşku yok; sorun, farklılıkları olan toplulukların birbirine düşman olması için bin bir oyun çeviren karanlık güçlerin “derin”liklere sirayet etmesinden kaynaklanıyor. Bu bir gerçek ve bu gerçek, bütün çıplaklığıyla önümüzde duruyor. Maraş’ta, Çorum’da, Taksim’de gerçekleşen katliamların açığa çıkartılması için gerekli demokratik irade ortaya konulmuş olsaydı, Madımak ve misillemeymiş gibi gösterilen Başbağlar gerçekleşmezdi!
Yıllardır dile getirilen, devletin gözü önünde katliamın gerçekleştirildiği Madımak’ın müzeye dönüştürülmesi talebi, kara leke niteliğindeki otelin kamulaştırılmasıyla bir aşama gelmiş bulunuyor. Gelinen noktada unutulmaması gereken şey, Madımak’ta katledilen de, Başbağlar'da kurşuna dizilen de bizim insanımız olduğu gerçeğidir. Her iki katliamda katledilenleri anmak ve yeniden benzer katliamların gerçekleşmesinin zeminini ortadan kaldırmak, hepimizin boyun borcudur.
Katillerin ve karanlık noktaların açığa çıkabilmesi, toplumsal vicdanımızı açmakla başlar. Ne diyor, Sivas’ta gözümüzün önünde diri diri yakılan Behçet Aysan; “bense, yulaf kokan/ dağlı ellerinde/ dolaşmak gibi kolaydır/ sanırdım yaşamak ve sana kansız/ bir gökyüzü/ getirirdim/ getirebilsem ah,/ -avlusunda çocukların/ korkmadan oynadığı-/ lalelerle/ donanmış simli bir gökyüzü.”
Bu mümkün ve gerçekleşebilir bir dilektir!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Neşet Baba!

Elli dirhem fazla gelmiş ayrılık!

HALKIN POLİSİ CEVAT YURDAKUL