Daha özgürlükçü bir Anayasa!

Bu yazı yazıldığında sonuç henüz belli değildi. Sonuç, tarihe evet ya da hayır olarak geçecek! Yüzde 92 oranında “evet”le tastiklenmiş ’82 Anayasası’nın bir kısmının değişmesi için “evet” verecekler de; o kısmının değişmesinin bir şey değiştirmeyeceğine inanarak “hayır” verecekler de bugünden itibaren daha demokratik ve özgürlükçü bir Anayasa istedikleri için iradelerini ortaya koydular. Hem “evet”in motoru niteliğindeki Başbakan’ın hem de “hayır”ın dinamosu rolündeki Kılıçdaroğlu’nun söylemleri de bu isteği destekler nitelikte. Artık Türkiye’nin yeni bir Anayasa’ya ihtiyacı var.
Anayasalar değişse de, temel düşman konseptinin ebed müddet korunduğu bir mantaliteyle hazırlanan Anayasaların ülkenin derdine çare olmadığı görülüyor. Türkiye’de Kürt denilince “bölünme”nin; dindar denildiğinde “şeriat”ın; Alevi denildiğinde “zındık ve mülhid”in; özgürlük ve demokrasi denildiğinde akla “komünizm”in gelmesi, Cumhuriyet’in düşman konseptinin çerçevesini çiziyor. Bu konsept, ‘61’e kadar varlığını sürdüren Anayasal sistemde pratik olarak çok daha görülse de, görece daha demokratik olduğu düşünülen ’61 Anayasası da; “bu Anayasa bize bol geliyor” denilerek, 12 Mart 71 sonrası yapılan darlaştırmalar da; ’82 Anayasası da ve nihayetinde red veya kabul edildiği henüz bilinmeyen referanduma konu olan paketi de kuşatmış bulunuyor. Türkiye’nin temel sorunları niteliğini sürdüren Kürt sorunu, inanç özgürlüğü ve yüksek standartlı temel hak ve özgürlüklerin kullanımına ilişkin korku duvarlarını aşmak için aklın ve duyguların dengeli diyalektiğine ihtiyacımız var.
Toplumun düşman korkusu içinde yaşamını sürdürmesi, birilerinin işini kolaylaştırabilir ama artık bilmemiz gerekiyor ki, Kürt’ün Kürt olarak kabul edilmesi bu ülkeyi bölmez. Keza dindarın dindarlığını yaşaması, örneğin kızların başkasının gözüne sokmadıkları sürece başörtüsü şeriatı getirmez; Alevinin inanç ritüellerini yerine getirecekleri mekânın Cemevi olması, kimseyi zındık ve mülhid yapmaz. Ve artık kışlar sert ve karlı geçmediği için komunizmin geleceği de yok! Rahat olalım ve karşımızdakini farklılığıyla kabul edelim. Ayrıca herkesin tek tip haline geldiği bir ülkenin ne kadar çekilmez olduğunu anlamak için faşizm deneyimini yaşamı Almanya’dan İspanya’ya, İtalya’dan Bulgaristan’a bakmamız yeterli olur.
Çok açık ki, “Türk ve Kürt kardeştir” sözü, hamaset değildir. Alevinin Aleviliği, Sünni’nin Müslüman gibi yaşamasına halel getirmez; başörtüsü de evrensel laikliğin çizdiği tablonun içine sığabilir. O halde öncesini bir yana bırakalım; Cumhuriyet ile yaşıt bu “uzlaşmaz çelişki”lerin, esasen, yapay çelişkiler olduğu gerçeğini kabul edelim. Türk, Kürt, Alevi, Sünni, dinli, dinsiz, hepimiz, bugünden tezi yok, ülkemizin bir karanlıklar coğrafyasına dönüşmesine neden olan eli aramak için harekete geçelim.
Cumhuriyet ile yaşıt siyasal cinayetleri, faili meçhulleri, “33 kurşun”u, Beyazıt Meydanı’nı, Bahçelievler’i, 12 Eylül’ün senaryosunu yazanları; senaryonun etkisini dehşete dönüştürebilmek için ülkenin kan gölüne çevrilmesini, Maraş’ı, Sivas’ı, Çorum’u açığa çıkarmak için bundan daha iyi bir fırsat olabilir mi?
Referandum sonuçları henüz açıklanmadan yazılmış bu yazı, “evet verelim, ülke değişsin” diyenlerin de; “hayır, daha demokratik bir Anayasa istiyoruz” diyenlerin de üzerinde mutabık kalabilecekleri yukarıdaki talepler için harekete geçebilirler. Evet veya hayır düne ait simgelerdi; yeni dönemi, bütün cinayetlerin açığa çıktığı, bütün faili meçhullerin meçhul olmaktan çıkartıldığı, herkesin inancına ya da inançsızlığına uygun olarak yaşadığı ve bundan dolayı asla baskı görmeyeceği özgürlükler simgeleyecek.
Mevlana, sanki Türkiye’nin bugününü görerek söylemiş şu aforizmayı; “Dünle beraber /gitti cancağızım /ne kadar söz varsa /düne ait. /Şimdi yeni bir gün /Şimdi yeni şeyler /söylemek lazım”!
Daha iyisini yapabilir; daha demokratik ve özgürlükçü bir Anayasa’yı gerçekleştirebiliriz.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Neşet Baba!

Elli dirhem fazla gelmiş ayrılık!

HALKIN POLİSİ CEVAT YURDAKUL