Bir Babalar Gününün hatırlattıkları!

Bu Pazar, Babalar Günü! Muhtemelen, “taş yerinde ağırdır” sözüyle özdeşleştirildiğinden olsa gerek, Anneler Günü için yaratılan duygusal ortam, sıra babalara gelince, genellikle sessizliğe dönüşür. Oysa herkesin birbirinden ilginç, birbirinden acıklı, zaman zaman komik ve elbette bazen yürek burkan bir baba öyküsü mutlaka vardır. Kiminin dili çilingir sofrasında çözülür; kimi hiç işi olmadığı halde Van’ın Merkez Camiinde namaz kılmak zorunda kalan babasını gözünün önüne getirir.
Hiç düşündünüz mü, müfettiş babasına duyduğu özlemi anlatan Can Yücel’in, “hayatta ben en çok babamı sevdim” şiirini niçin ezbere biliriz? Yahut Cemal Süreya’nın, “sizin “hiç babanız öldü mü? /benim bir kere öldü kör oldum” dizeleriyle dile getirdiği hissiyatına neden ortak oluruz? Ya da İlhan Berk’in, “kayıp oğlunu arayan bir baba için şiir”inde anlattığı kaygıları neden kendimize yakıştırırız? Muhtemel ki herkesin kendi yaşadığından hareketle kişisel tarihlerine düştükleri not, hepimiz için bir toplumsal tarihin özeti gibidir!
Kaçımız babamızla çilingir sofrasına oturmuş; kaçımız ilk bulduğumuz dereye birlikte atlamış; kaçımız babamızı karnedeki kırıklarımıza suç ortağı etmişiz? Kaçımız O’nun inandığına inanmadığımızı söyleyebilmiş; kaçımız salim kafayla sabah namazını birlikte kılmış; kaçımız aynı safta cem tutmuşuz? Bildiğim, şimdilerde ‘78’li denilen bizim kuşağın babasıyla ilişkileri hep gergin, agresif ve dolayısıyla sorunlu olduğudur. Gönül birliği ettiği partiye oy verdiği için günlerce konuşmamış; istedikleri okul, istediğimiz bölümle uyuşsa bile tercihimizi farklı yaparak inatlaşmış bir kuşaktan bahsediyorum. O kuşaktaki en kabul edilebilir ilişki bile, sıradan bir baba oğul diyalogunun ötesine geçememişti. Denilebilir ki, “tarihsel, sosyal, ekonomik şartların/ zarurî neticesi bu!”
Öyle midir, değil midir; çok da emin değilim! Emin olduğum, ’80 öncesi dönemin ardından gelen 12 Eylül’ün, her şey gibi baba- oğul ilişkilerini de etkilediğidir. Evlatları 12 Eylülzede olan babaların, çocuklarının başına gelenlerden doğrudan sorumlu tutulmaları. O kadar ki, bu sorumluluk, bir yandan komşularının tedirgin bakışlarında, diğer yandan ve mutlaka kendisini üniformayla gösteren devlet güçlerinin olur olmaz her türlü “ziyaretinde” hissettirilir ve yarası kanatılırdı. Bir de buna darbecilerin kullandıkları ideolojik hegemonya araçları da eklenince, zaten pamuk ipliğine bağlı olan baba – çocuk ilişkisi iyice silikleşirdi. Öfkeler içe akar, kadere küsülür ve her evin “şarabi eşkıyası”, Anadolu’nun bir kuytu köşesinde inşa edilmiş “yeryüzü cehennemi”ne bırakılırdı.
Bu Pazar, Babalar Günü ve “tarih, hep avcıların hikayesini yazacak” değil ya! Tarihe not düşmek lazım ki, bu çemberin dışında kalan ve “ben ne dersem o olur” demeyen babalar da vardı. O babalar, çocuklarının katılmadığı düşüncelerinin arkasında durdular, zahmeti bölüşüp, yüklerini hafifletmek istediler çocuklarının! O kadar ki ak düşen sakalları görülmesin diye her gün traş bile oldular; sahip çıktılar çocuklarına ve sahip çıktıkları için çocuklarına mekan olan “yeryüzü cehennemi”ni içerden gördüklerine tanığım!
Övünmek gibi olmasın; bunlardan biridir benim babam! Zulmün gelenek olduğu topraklarda doğmuş ve yaşamış biri olarak, O’nun kültüründe, yenilmenin yeri yoktu; Can Yücel’in, “Kan yasası bu insanın: /Üzümden şarap yapacaksın /Çakmak taşından ateş” şeklinde dizeleştirdiği hayat felsefesini Can Yücel’i tanımadan benimsemişti.
12 Eylül’e kadar sekiz çocuğundan biriydim. 12 Eylül ile birlikte, sanki diğerlerinden helallik almış; ardıma düşmüştü. İzime nerede rastlamışsa orada bitivermişti! Bazen Ankara’daydı, bazen Van’da; Çorum’da da görülmüştü; Erzincan’da da! Gönderildiğim her yere benden önce varmıştı. Yalnızca yanımda olmakla kalmamış; katılmadığı görüşlerimi önemsediğini de göstermek için çok çabalamıştı.

Yorumlar

  1. Sevgili Yüksel, çileyi bizlerle birlikte annelerimiz ve babalarımız da çekti. Evlatlarının düşüncelerinden dolayı çile çeken tüm anne ve babalara selam olsun.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Neşet Baba!

Elli dirhem fazla gelmiş ayrılık!

HALKIN POLİSİ CEVAT YURDAKUL