Veli Göçer ama deprem riski devam ediyor(*)


17 Ağustos 1999 Depremi’nin üzerinden tam oniki yıl geçti. Rastlantı bu ya, depremin “günah keçisi” ilan edilen müteahhit Veli Göçer, aldığı 18 yıl 9 aylık cezanın üçte birini çektikten sonra, tam da bugünlerde tahliye oldu. Gece 03.02’de, Gölcük merkezli ve 7.4 şiddetinde gerçekleşen o depremde, resmi verilere göre yaklaşık onsekiz bin insan öldü, yüzbine yakın insan yaralandı ya da sakat kaldı. Yüzotuzbin bina yıkıldı; altıyüzbin insan evsiz kaldı. Elbette gerçekleştiği bölge itibariyle Türkiye ekonomisini derinden sarsan sonuçlar üretti.

Depremin ilk şaşkınlığı atıldıktan sonra başta kamu kurumları olmak üzere herkes görevini unutup, çürük binalar inşa eden müteahhitleri suçladı. O furyada gözaltına alınıp cezalandırılan müteahhitler, depremin müsebbiplerinin simgesi olan Göçer dışında Rahşan Affı ile salıverildi. Ateş düştüğü yeri yakmakla kalmıştı.

Gerçekleşen afetten sonra müdahale etmek, geride kalanlara el uzatmak, neden olanlardan hesap sormak bir kamusal görevdir; ancak, asıl yapılması gereken şey, gerçekleşmesi muhtemel afetlerin etkilerini ve zararlarını en aza indirecek çalışmalar yapmaktır. Zira 17 Ağustos’tan Mart 2011’de gerçekleşen Japonya Depremi ve ardından gelen tsunamiye kadar bir dizi afet, göstermektedir ki, dünyanın her yerinde doğal afetlerin sayısında ve şiddetinde artış olmaktadır ve bu afetlere karşı durmak, göstermelik cezalandırmalarla mümkün değildir.

Araştırmalar, doğal afetlerden en fazla etkilenen ülkelerin başında gelen Türkiye, depremlerde insan kaybı açısından dünyada üçüncü, etkilenen insan sayısı açısından sekizinci sırada olduğunu göstermektedir. Topraklarının % 66’sı, nüfusunun % 70’i, sanayi tesislerinin % 76’sı deprem bölgeleri üzerinde yer almaktadır. Afetlerde ortalama olarak her yıl bin kişiyi ve 9 bin konutu kaybetmektedir. Buna bir de, çarpık kentleşmeyi, imar planlarına aykırı yapılaşmayı, denetim  yapması gereken kurumların duyarsızlığını ve elbette yerel yönetimlerin yetersizliğini eklerseniz, karşılaşılması muhtemel tablonun hiç de iç açıcı olmadığı görülecektir.



Hiç kuşku yok ki, insanlar, doğal afet yaratmazlar; ancak, oluşan doğal afetlerin etki ve sonuçlarını azaltabilirler de, 17 Ağustos Depremi’nde olduğu gibi çoğaltabilirler de! Yani “kaderden kaçılmaz” ama, dünyadaki örnekler göstermektedir ki, “bir yanağımıza vuran kadere diğer yanağımızı uzatmak” durumunda değiliz.  Bu sorunun farkına varmış olan dünya, müdahaleci yaklaşımları terk etmiş; risk azaltıcı ve yönetici bir anlayışı benimsemiş durumdadır.



17 Ağustos Depremi göstermiştir ki, Türkiye, doğal afetlere karşı büyük ölçüde duyarsızdır. 17 Ağustos Depremi’ni bir dönüm noktası haline getiren de bu duyarsızlık olmuştur. Bu tarihten hemen sonra olmasa da arayışlar sonucu Türkiye’de afet öncesi, sırası ve sonrası çalışmaları tek merkezde yürütmek amacıyla doğrudan Başbakanlığa bağlı Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı oluşturarak, sürece müdahil olma potansiyel bilincine ulaşmış bulunmaktadır.

Yapılması gereken işlerin başında, önlem alma ve zarar azaltma kültürünü yaygınlaştırmak gelmektedir. Başta deprem olmak üzere, muhtemel afetlere karşı bilinçli bir toplum yaratmak için Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı’nın yapması gereken çok iş birikmiş durumdadır. Temel afet ve acil durum kavramlarından tutun da, herhangi bir afet anında nasıl refleks gösterilmesine kadar çok çeşitli çalışmaların bir bütünlük içinde yürütülmesi, belgeseller, kitaplar, filmler yapılması, toplumsal bilinç dönüşümünün manivelası niteliğindedir. İlköğretim öğrencilerine yönelik hazırlanacak sorulu cevaplı bilgilendirici broşürler de, toplumsal farkındalığı hızlandıracak bir niteliğe sahiptir.

Başta deprem olmak üzere afetler, toplumun tümünü yakından ilgilendiren doğal bir süreçtir. Dolayısıyla herhangi bir afetin öncesinde, sırasında ve sonrasında yürütülecek çalışmaların AFAD gibi bir kuruluş tarafından koordine edilmesi, elbette olumlu bir durumdur; ancak, ilgili oda ve kuruluşların da sürece aktif olarak katılmasının sağlanması, gerçekleşecek herhangi bir afetin zararlarının asgariye indirilmesinde büyük bir işlev üstlenecektir.

17 Ağustos’un “günah keçisi” Veli Göçer, kendisine uygun görülen hapis cezasını yatıp çıktı; oysa Türkiye, 17 Ağustos’un acısını hala yüreğinin derinliğinde hissetmektedir. Bir daha benzer acıları yaşamamak için afetlere karşı duyarlılığı yüksek bir toplum yaratmak mümkün. Zira, “Veli Göçer” ama deprem riski devam ediyor!

(*) Bu yazının kısaltılmış hali, 16 Ağustos 2011 günü, aynı başlıkla Haberturk gazetesinde yayınlandı.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Neşet Baba!

Elli dirhem fazla gelmiş ayrılık!

HALKIN POLİSİ CEVAT YURDAKUL