Van ağlıyor, biz seyrediyoruz!
Deprem acımasız bir afettir;
nereden, ne zaman geleceği belli olmaz. Bazen, dalgalı siyah saçlı bir kızı,
bazen kundaktaki mavi gözlü bebeği, bir gözünün rengi diğerinden farklı olan
bir kediyi bazen; bazen de namaza durmuş bir ihtiyarı alır götürür zamansız. Zamanların
en karanlık zamanıdır deprem; bazen şafak sayan askeri, bazen dağdaki köyüne un
götürürken yol üstü karakolunda tutulan çeteleye imza atmak için hazır olda
bekleyen köylüyü yakalar en zamansız yerinden!
Geleceği bilinen ama geldiğinde en
hasarsız atlatılması için hiçbir önlem alınamayan bir afettir, bahsettiğimiz. Beklenen
ama beklememek için yapılan çağrılara sessiz kalanların hüküm sürdüğü bir
ülkenin kara yazgısı rolündedir. “Nuh’a
beşikler vermiş, Havva Ana’yı dünkü çocuk saymış” Anadolu coğrafyasının
ayrılmaz parçası, kaderi olan deprem, bu kez 7.2 gibi çok büyük bir şiddetle ve
tam da kışın-ayazın ortasında gelip buldu Vanlıları, Ercişlileri.
Büyük Marmara Depremi’ni
anımsatarak, afeti beklememek lazım geldiğini, deprem başta olmak üzere hiçbir
afetin “kader” olmadığını, bir yanağımıza vuran kadere öbür yanağımızı
uzatmamak için önlemler alınması gerektiğini yazmıştım, 17 Ağustos 1999 Depremi’nin yıldönümünde. “‘Veli Göçer’ ama deprem riski devam
ediyor!” demiştim. Demiş olmak, insanı temize çıkarmıyor ama Van Depremi’nin, önlem
almak yerine, suçlayacak, “günah keçisi”
olacak kişiler arayanların 17 Ağustos’tan 23 Ekim’e bir arpa boyu yol
almadıklarını göstermesi açısından bedeli ağır bir deney olduğunu hatırlatmak;
ders çıkarması gerekenlerinse tribünlere oynamakla yetindiğini bir kez daha
tekrar etmek gerekiyor.
“Gerçekleşen afetten sonra müdahale etmek, geride kalanlara el uzatmak,
neden olanlardan hesap sormak bir kamusal görevdir; ancak, asıl yapılması
gereken şey, gerçekleşmesi muhtemel afetlerin etkilerini ve zararlarını en aza
indirecek çalışmalar yapmaktır. Zira 17 Ağustos’tan (bugüne kadar gerçekleşen) bir
dizi afet, göstermektedir ki, dünyanın her yerinde doğal afetlerin sayısında ve
şiddetinde artış olmaktadır ve bu afetlere karşı durmak, göstermelik
cezalandırmalarla mümkün değildir.”
“(…) Bu sorunun
farkına varmış olan dünya, müdahaleci yaklaşımları terk etmiş;
risk azaltıcı ve yönetici bir anlayışı benimsemiş durumdadır.”
“(…) Yapılması
gereken işlerin başında, önlem alma ve zarar azaltma kültürünü yaygınlaştırmak
gelmektedir. Başta deprem olmak üzere, muhtemel afetlere karşı bilinçli bir
toplum yaratmak için Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı’nın yapması gereken
çok iş birikmiş durumdadır. Temel afet ve acil durum kavramlarından tutun da,
herhangi bir afet anında nasıl refleks gösterilmesine kadar çok çeşitli
çalışmaların bir bütünlük içinde yürütülmesi, belgeseller, kitaplar, filmler
yapılması, toplumsal bilinç dönüşümünün manivelası niteliğindedir. İlköğretim
öğrencilerine yönelik hazırlanacak sorulu cevaplı bilgilendirici broşürler de,
toplumsal farkındalığı hızlandıracak bir niteliğe sahiptir.”
Van’a ağlıyoruz! Kim bilir kaç insanımız, henüz enkaz altında ve kendi
dilinden yardım istiyor. Kim bilir daha anasının ak sütünü dahi doyasıya
emememiş kaç bebek, depremden değilse de yarattığı sonuç nedeniyle soğuğa karşı
canhıraş yaşam savaşı veriyor.
Nazım Hikmet, Erzincan Depremi sırasında yazmıştı şu dizeleri; “Ses edip
geceye beyaz taşından /kışlanın saati çaldı ikiyi. /Ne çabuk lahzada bitti
yaşamak /Kimisi altı aylık, /kimisi sakalı ak, /kimi on üç, on dört yaşında;
/kimi yola gidecek /kimisi mektup bekler /yan yana sırt üstü yatan ölüler...”
Araya yıllar girdi; bir istatistik olarak hatırladık Erzincan Depremini;
üstüne nice depremler oldu. Onları da kaydettik kara kaplı istatistik defterine!
Ama Nazım’ın dizeleri hala taptaze, hala boğazımızı düğümlüyor. Çünkü deprem,
Erzincan ile birlikte tarihteki yerine gitmiş değil ve işte Van’da karşımıza
tekrar çıkmış bulunuyor.
Dün Erzincan ağlamıştı, iki kez! Elazığ, Muş ağlamıştı ikişer kez! Bugün
Van ağlıyor ikinci kez! Deprem, ikinci kez kapılarımızı çalıyor ama biz önlem
almamakta diretiyoruz. Önlem almakta geciktik, bari yardım elimizi gecikmeden
uzatalım!
Yorumlar
Yorum Gönder