İstanbul ittifaksız da alınabilir(**)

Yerel seçimler yaklaştıkça İstanbul’a ilişkin senaryoların biri bitmeden diğeri başlıyor.Mustafa Sarıgül’ün CHP’ye yeniden üye olması ve Gürsel Tekin’in aday adaylığıyla hızlanan süreç, bir yanıyla AKP’yi tedirgin ederken, diğer yanıyla da sol güçlerin takınacağı tutuma odaklanmış bulunuyor. Yeni bir senaryoya göre de CHP ile HDParasında İstanbul için ittifak görüşmeleri sürüyor. Böyle bir görüşmenin spekülatif olup olmadığı bir yana böyle bir ittifakın gerekli olup olmadığını tartışmak, daha anlamlı görünüyor. Hatta İstanbul’u ittifaksız almak, gerekli şartlar yerine getirilebilirse çok daha mümkün görünüyor.

İşbirliği ve seçim ittifakları yapılmasına prensip olarak karşı değilim; ancak İstanbul’da bir CHP-HDP ittifakına ihtiyaç olup olmadığı bir yana; ihtiyaçsa bile Barzani’nin hükümete verdiği desteğe nazire yapmayı amaçladığı anlaşılıyor. Bu anlamıyla ittifak senaryosu, BDP’nin Diyarbakır’daki elini güçlendirmek dışında bir sonuç üretecek gibi görünmüyor. Öte yandan her ittifakın, ittifak yapan tarafların toplamını yansıtmadığı da biliniyor; zira 1+1’in her zaman iki etmediği bir süreci adımlıyoruz.


PROGRAM, İTTİFAKTAN ÖNEMLİ!

Fırsat buldukça ünlü aday arayışlarını bir yana bırakıp, şehirlerin geleceğini dikkate alan programı senaryolaştırmanın gerekliliğini dile getiriyorum. Ne yazık ki adayları seçilme şansına sahip partiler, halkın talep ve beklentilerini program hâline getiren ve halka dokunan adayları görmezden gelip, ün peşine koşturuyorlar. Örneğin AKP’nin her derde deva bir Binali Yıldırım’ı var; nerede bir sıkıntı hissediyorlarsa adını orada geçiriyor. Daha önce Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olması ihtimali karşısında AKP Genel Başkanlığı için adı geçirilen Yıldırım, şimdi de AKP tarafından alınması mümkün olmayan İzmir için öngörülüyor.

Bu açıdan bakıldığında, CHP’nin, mütevazı kişiliğiyle İstanbul seçmeninin gönlünü fetheden şimdiki genel başkanının İstanbul’da aldığı oyun anlamını çözmesi gerekiyor. 2009 seçimlerinde Türkiye ortalamasının üstünde bir oy oranı tutturulan İstanbul’daki seçmen ruhunu çözememiş bir partinin HDP ile ittifak önerilerinden bir sonuç çıkarması pek mümkün görünmüyor.

Yeniden hatırlatmak gerekirse, program sahibi olmak, hem adayın kimliğinden hem de o kimlik üzerinden yapılacak ittifaklardan daha büyük önem taşıyor. Sözkonusu İstanbul ise program meselesi daha da önem kazanıyor. Üstelik yakın zamanda gerçekleştirilen çoğu rant amaçlı kentsel dönüşüm projeleri, üçüncü köprü, Marmaray gibi geri dönülmesi zor adımların atıldığı bu şehri, herhangi bir şehirden ayrı ele almak gerekiyor. Daha da önemlisi, ülkenin adını dünyada duyuracak öneme sahip olan Gezi direnişine ev sahipliği yapan İstanbul’a ayrı bir gözle bakmak daha da büyük anlam taşıyor. Bütün bu etmenleri biraraya getirdiğimizde İstanbul’un ihtiyacının halkın çıkar ve beklentilerini içeren bir program olduğu açıkça görülüyor. Bu açıdan bakıldığında programı çıkartılmamış CHP+HDP ittifakının toplamı, herhangi bir somut karşılık üretecek gibi görünmüyor.


4+1 FORMÜLÜ

Birkaç oy daha fazla alabilecek işbirliği ve seçim ittifakını yabana atmak istemem ama bugün ihtiyacımız olan şey, daha demokratik bir yerel yönetim programı üzerinde tartışabilmek ve şehir sakinlerini bu sürece katabilmektir. Daha önce de(*) yazdığım gibi “
Belediyecilik ünle değil programla yapılır... Gezi örneğinde olduğu gibi attığı her adımla, aldığı her kararla hepimizin gündelik hayatını doğrudan etkileme gücüne sahip belediyeleri ‘ün’ün köreltici etkisine terk etmek cinayettir”.

CHP İstanbul’u kazanmak istiyorsa önce İstanbul’da hangi programla ve kiminle yarışa gireceğini belirlemelidir. Bir an önce İstanbul Şehir Programı’nı kamuoyuyla paylaşabilmeli ve bu programın uygulanabilmesi için uygun adayını da kamuoyuna deklare edebilmelidir. Şişli’ye bakıldığında adayın Sarıgül olmasının getireceği pek çok dezavantaj olacağı görülüyor ama CHP’nin halkın ilgisini çekebileceği yeni bir uygulamayı başlatması bu dezavantajı da ortadan kaldırabilir.

CHP seçimlere yalnız girebilmeli; her yerde de adaydan çok programını halka anlatabilecek mekanizmalara sahip olmalıdır. Mesela yalnızca adayını belirleyip kenara çekilmemeli; her bir adayın yanında görev ve yetkileri fiilen belirlenmiş yetkili başka isimleri de kamuoyuna açıklamalıdır. Benim 4+1 şeklinde adlandırdığım bu formüle göre Belediye Başkanı, parti tarafından belirlenen ve her biri sosyal projeler, şehir planları, kültürel değerler ve altyapı gibi alanlardan sorumlu diğer dört kişiyle yetkilerini paylaşabilecek bir metni kamuoyuna açıklayabilmelidir.


Başta Ankara ve İstanbul olmak üzere belediyelerin ihtiyacı, yetkisi sınırsız belediye başkanlarına çekidüzen verebilecek demokratik bir yapılanmanın başlangıç itibariyle bilinir hâle gelmesini sağlamaktır. Bu sağlandıktan sonra ister Beyoğlu’nu yahut Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı Sultangazi’yi HDP adaylarına bıraksın; isterse de Büyükşehir için Sırrı Süreyya Önder aday olsun; AKP’den kurtulmanın imkânı doğmuş olacaktır.
(*)
(http://www.taraf.com.tr/haber/onder-sarigul-topbas-istanbul-u-kim-yonetecek.htm)
(**) Bu yazı, 26.11.2013 tarihinde Taraf Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Neşet Baba!

Elli dirhem fazla gelmiş ayrılık!

HALKIN POLİSİ CEVAT YURDAKUL