19 Mayıs, Kurtuluş Meşalesidir!
Bugün 19 Mayıs!
Üzerinden 97 yıl geçmiş!
97 yıl boyunca nice isimsiz kahraman, bu memleketin en
umutsuz anında varını yoğunu ortaya koyup “düşmana”
karşı durmuşlar.
İşler az biraz yoluna girince “garbın afakını saran çelik zırhlı duvarlar”, bu memleketin
evlatlarına etmediklerin bırakmamışlardı.
Kimisi eşsiz bir anlatımla “Kurtuluş Savaşı Destanı”nı yazan Nazım Hikmet gibi “vatandan ayrı” yaşamak zorunda kalmış; Sabahattin
Ali gibi “sevmek, insanları, vatanı,
çocukları, kadını” diyen kimisiyse kaçmak mecburiyetinde bırakıldığı vatan
topraklarını henüz terkedemeden “derin
devlet”in eliyle katledilmiş.
DERİN
DEVLETE RAĞMEN!
O “derin devlet”,
1920’lerde Mustafa Suphi ve arkadaşlarını boğdurtmuş, 1939’larda Nazım Hikmet’e
Harbokulu’nda “tezgah kurmuş”; 1940’larda Sabiha – Zekeriya Sertel’lere, 6-7
Eylüllerde azınlıklara karşı her türlü “tezgah”ı kurmuş; 1950’lerde dünyanın en
özgün eğitim ve öğretim yöntemini uygulayan Köy Enstitülerinin kapısına kilit
vurmuş.
O “derin devlet”,
her türlü muhalefeti susturmak için baskı rejimini kurumsallaştıran Demokrat
Parti’yi, yaptıklarından dolayı temize çekmek için “kurtuluş kapısı” arayan halkın iradesine ipotek koyarak, 27 Mayıs’ta,
zaten sandık yolu ile devrilme anı ve “tarihteki
yerini almaya” hazır hale gelmiş Menderes’ten, “günü gelince lazım olur” diye kahraman yaratmış; “yeniden milli kurtuluş savaşı” ihtiyacı
doğduğunu dile getiren “genç fidanları”
idam sehpasına çıkarmış; darbenin gölgesinde büyüyenlerin yakasına ise “özgürlük” yaftası yapıştırmış.
Abdi İpekçi’yi, Ümit Kaftancıoğlu’nu, Doğan Öz’ü, Kemal
Türkler’i, 12 Eylül’ü ve sonrasını, Necdet Adalı’yı, Erdal Eren’i, faili
meçhulleri, Musa Anter’i, Vedat Aydın’ı, Uğur Mumcu’yu, Bahriye Üçok’u, Muammer
Aksoy’u, Ahmet Taner Kışlalı’yı anlatmıyorum bile!
Muhtemelen bundan dolayıdır kı Can Yücel, günlerden 19 Mayıs
olunca şu dizeleri döktürmüş:
“Bugün Ondokuz Mayıs,
Mayısın ondokuzu!
Sen ey Türk istiklâlinin koruyucusu,
Sen ey ülkemizin geleceği,
Sen ey demirparmaklıklarda barfiks yapan,
Ranzalarda parende atan
Sportmen ve kahraman Türk Gençliği,
Önünde senin bütün Kilit-bahirler açık,
Ama her zaman Samsun'a çıkılmaz a,
Bu sabah da avluda
volta atmağa çık!”
BİR
KURTULUŞ MEŞALESİ!
19 Mayıs, bir Kurtuluş Meşalesidir ama 1919’dan bu yana
geçen zamana bakıldığında bu “meşale”nin
karartılması nedeniyle 1919’dan 1923’e kadar “memleketin her karış toprağı”na kanı dökülenler ve onların
dostları, bu “meşale”nin “anlam ve önemi”ni unutmak zorunda
kalmışlardır.
19 Mayıs 1919’dan Memleketin “hal-i pür melali” tıpkı, Namık Kemal’in dizelerinde dile getirdiği
gibiydi:
“Vatanın
bağrına düşman dayamış hançerini /Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini!”
Memleket, ne zaman zor duruma
düşmüşse, ne zaman bir umutsuzluk hakim olmuşsa “Bulunmuş kurtaracak bahtı kara maderini.”
19 Mayıs 1919 öncesinde de
halkın umudunu kaybedip teslim olmasını sağlamayı hedefleyenler karşılarında
Mustafa Kemal ve arkadaşlarını bulmuştu.
Sonrasını biliyoruz!
Siz bakmayın şimdiki “tilmizler”inin, “Atatürk’ü Samsun’a Padişah gönderdi” demesine; o zamanlar, İngilizlerin
“eline düşmüş” Osmanlı Sarayı, “bahtı kara maderini kurtarmak” için
Samsun’a çıkan Mustafa Kemal ve arkadaşlarına “şaki” demişlerdi.
Yukarıda da bahsettim; “vatan” kurtulduktan sonra bu ülke için
canını veren milyonlar, çok acılar çektiler; Dersim’de kırıldılar, 1 Mayıs 1977’de
katledildiler, İstanbul Üniversitesi’nde bombalandılar, Roboski’de bomba
yağmuruna tutuldular.
Ama işte “vatan bu!”
Diyor ya Nazım Hikmet:
“Birazdan açar
kırmızı kırmızı:
gecesefeları birazdan açar kırmızı kırmızı.
Taşır havamızda sessiz, cesur kanatlar
vatandan ayrılığa benzeyen ayrılığımızı…”
kırmızı kırmızı:
gecesefeları birazdan açar kırmızı kırmızı.
Taşır havamızda sessiz, cesur kanatlar
vatandan ayrılığa benzeyen ayrılığımızı…”
Kırılmamıza göz yumsa da, bizim için bir “sevgilidir” ve biz, bu ülkenin
evlatları, “sevgilimiz”in göz göre
göre elimizden kayıp gitmesine göz yummamayı öğrendik taa “kalü beladan beri”!
Bu “bab”ı, yeri
geldikçe başvurduğum Ahmed Arif’in dizeleri ile bitirelim:
“‘Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki
feda.’
Yiğitlik, sen cehennem olsan bile
Fedayı kabul etmektir,
Cennet yapabilmek için seni,
Yoksul ve namuslu halka.
Bu'dur ol hikayet,
Ol kara sevda.”
Bu ülkeyi “cennet
yapabilmek” için 19 Mayıs’ın Meşalesini diri tutmak gerekir.
Yorumlar
Yorum Gönder