Mustafa Kemal ve Katılımcılık!

Bugün 30 Ağustos!
Cumhuriyet’in kuruluşundan hemen sonra 1924’de lokal, 1926’dan sonra yurt genelinde, 1935’den itibaren de resmi bayram statüsünde Zafer Bayramı olarak kutlanıyor.
30 Ağustos’u Atatürk’süz düşünmek olmaz.
Pek çok insan, Mustafa Kemal Atatürk’ü, “dediğim dedikçi” olarak bilir; işin doğrusu pek çok tarihi olay göz önüne getirildiğinde Atatürk’e böyle bir imaj çizildiği de ortadadır.
Oysa Atatürk, “dediğim dedikçi” olmaktan çok muhataplarının nabzını tutmasını iyi bilen bir liderdir.
Önce halkın nabzını tutmuş; sonra o nabzı yönetip yönlendirmiş biridir.
“Kişiliğiniz İtibarınızdır” Kitabımın “İtibar Nasıl Oluşur?” Başlıklı 2. Bölümünün alt başlıklarından biri, “İtibar Katılımcılık ile Oluşur” şeklindedir.
Bu bölümün 56. ile 58. Sayfalar arasında Kurtuluş Savaşı’nı örgütlemek için Samsun’dan başlayıp, Amasya, Erzurum, Sivas ve Ankara’da gösterdiği çabalardan hareketle Atatürk’ü örnek kişi olarak gösteriyorum.
İlgili bölümü olduğu gibi aşağıya aktarıyorum.
“Katılımcılık, elinde bulundurduğu yönetme gücünü, paydaşlarıyla samimi bir biçimde paylaşmanın ve onları sürece doğrudan katmanın anahtarıdır.
Türkiye’nin yakın tarihine bakalım.
ATATÜRK, KİTLELERİ SÜRECE KATMASINI BİLDİ!
Mustafa Kemal’i tartışılmaz bir lider konumuna getiren şey de edilgen konuma itilmiş kitlelerle bağ kurabilme ve onları sürece katabilme özelliğidir.
Cumhuriyetin kuruluş sürecinde Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkmasının alelade bir seyahat; Amasya Genelgesi’nin, aklına estiğini yazıya döküğü bir bildiri olmadığı muhakkaktır. Bütün konuşma ve yazılarında, vatanın kurtuluşu için halkla birlik olma vurgusu vardır.
Nitekim Sivas ve Erzurum Kongrelerine ilişkin çağrısı ve toplanma biçimleri halkın temsilcilerinin katılımıyla gerçekleşebilmiş; sonrasında Hacı Bektaş’a uğrayıp o güne değin dışlanmış olan Alevileri simgeleyen isimlerle görüşmüş; ardından da dini bütün Anadolu halkına vereceği mesajın açık ve anlaşılır olabilmesini sağlamak amacıyla Kur’an-ı Kerim’i tefsir ettirmiştir.
ATATÜRK, KİTLELERLE AYNI DİLİ KONUŞMASINI BİLDİ!
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş sürecinin başarısının sihri de buradadır. On yıllardır süren savaş ve yenilgiler nedeniyle harap ve bitap düşmüş bir halkın yeniden ayağa kalkıp şahlanmalarını sağlayan mucize, edilgen kitlelere dokunabilme; onlarla aynı dili konuşarak sürece katılımlarını sağlayabilme becerisinin somut bir tezahürüdür. 
Sürece dair bir mucize aramak gerekirse o da hedef kitleye dokunabilme ve onlarla sıcak temas kurabilme, en genel anlamıyla adı konulmamış olsa da sürece katılımını sağlayabilme refleksinin gösterilmiş olmasında aranmalıdır.
Hiç kuşkusuz, örnek verdiğimiz sürecin tam anlamıyla bir katılımcılık modeliyle işlediğini söylemek zordur; ancak unutulmamalı ki hukuken tebaa oldukları bir tarihsel dönemde halkı sürece katabilmek, büyük bir liderlik özelliğidir. Mustafa Kemal’in itibarının da, önemli ölçüde, bu yeteneğinden geldiğini belirtelim.
Mustafa Kemal’i çıkartan tarihsel koşullardan başlayarak günümüze kadar uzanan siyasette, ekonomide ve her türlü yönetsel süreçlerde itibar edinmenin yolu, yüzünü muhataplarına dönebilmekten geçtiğini söyleyebiliriz.
O halde yüzümüzü muhataplarımıza dönelim.”

(Kişiliğiniz itibarınızdır Kitabı, s. 56-58)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Neşet Baba!

Elli dirhem fazla gelmiş ayrılık!

HALKIN POLİSİ CEVAT YURDAKUL