Cumhuriyet: "90 Yıllık Reklam Arası" mı?
93 yıla çok şey sığdırmış Cumhuriyet’in kuruluşunu kutluyoruz.
Kutlu olsun!
Cumhuriyet için söylenmiş en cüretkar söz, AKP’li eski bir
milletvekilinin söylediği, “90 yıllık
reklam arası” sözüdür.
Cumhuriyet’ten yana olanların bu söze gösterdiği tepkiler;
Cumhuriyet’e karşı olanların o sözü söyleyen vekili bir daha aday göstermemiş
olmasıyla sessizliğe büründü.
Bu söz, benim için Cumhuriyet tarihinin vazgeçilmez en
önemli simasının öncelikle Mustafa Kemal olduğunun en iyi kanıtıdır.
Niçin?
“Padişahım çok yaşa”
geleneğinin Anadolu coğrafyasının en ücra köşesine dahi sirayet ettiği bir
dönemeçte yediden yetmişe herkesi önce bağımsızlık mücadelesine; ardından da
Cumhuriyet’in kurulmasına ikna ettiği için…
Padişahın, Ordu Müfettişi olarak Samsun’a gitmesine izin
verdiği andan itibaren karşılaşabileceği bütün zorlukları ve onlarla nasıl baş
edebileceğini bilen biri olduğu için…
En umutsuz anlarda bile halka tercüman olduğu ve onların umudunu
diri tuttuğu için.
İstanbul Boğazı’na demirlemiş İngiliz işgal gemilerine
bakıp, “geldikleri gibi giderler”
sözünü söyleyen ve bu sözün takipçisi olarak Kurtuluş Savaşı’nı örgütleyerek
bağımsız bir Türkiye’nin “kurucusu”
olduğu için…
O’nun “dediğim dedikçi” olduğunda neredeyse herkes müttefiktir.
Oysa Atatürk, “dediğim dedikçi”likten çok kararlı bir kişiliğe örnek
gösterilebilir; bu kararlılığında, muhataplarının nabzını tutmasını iyi bilen lider
kişiliğinin etkisi büyüktür.
93 yıllık Cumhuriyet’in Atatürk’ün yaşadığı ilk 15 yıl boyunca başta Dersim
Tertelesi olmak üzere yaşanmış pek çok travmatik olay mevcuttur ama ortada
büyük bir gerçek var ki Mustafa Kemal, uygulamada göstermelik de olsa iktidarı
gökyüzünden yeryüzüne indirmeyi başarmış bir liderdir.
O iktidar ve tercih edilen yöntemler, son ön dört yılda iktidarın yeniden
gökyüzüne ait olduğu ve O’nun adına “halife”nin
yönettiği fikrini iktidara taşımışsa da Cumhuriyet’in önemi tartışılamaz.
Şer’i Hükümlerle yönetilen bir imparatorluğun kalıntılarından insana ait
kuralları olan bir Cumhuriyet çıkartan Mustafa Kemal Atatürk’ü anlamadan
Cumhuriyet’i anlamak imkansızdır.

Kurtuluş Savaşı’nı örgütlemek için Samsun’dan başlayıp, Amasya, Erzurum,
Sivas ve Ankara’da gösterdiği çabalardan hareketle Atatürk’ü örnek kişi olarak
gösteriyorum.
İlgili bölümü olduğu gibi aşağıya aktarıyorum.
“Katılımcılık, elinde bulundurduğu yönetme gücünü, paydaşlarıyla samimi bir
biçimde paylaşmanın ve onları sürece doğrudan katmanın anahtarıdır.
Türkiye’nin yakın tarihine bakalım.
ATATÜRK, KİTLELERİ HAREKETE GEÇİRMESİNİ BİLDİ!
Mustafa Kemal’i tartışılmaz bir lider
konumuna getiren şey de edilgen konuma itilmiş kitlelerle bağ kurabilme ve
onları sürece katabilme özelliğidir.
Cumhuriyetin kuruluş sürecinde Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkmasının alelade
bir seyahat; Amasya Genelgesi’nin, aklına estiğini yazıya döküğü bir bildiri
olmadığı muhakkaktır. Bütün konuşma ve yazılarında, vatanın kurtuluşu için
halkla birlik olma vurgusu vardır.
Nitekim Sivas ve Erzurum Kongrelerine ilişkin çağrısı ve toplanma biçimleri
halkın temsilcilerinin katılımıyla gerçekleşebilmiş; sonrasında Hacı Bektaş’a
uğrayıp o güne değin dışlanmış olan Alevileri simgeleyen isimlerle görüşmüş;
ardından da dini bütün Anadolu halkına vereceği mesajın açık ve anlaşılır
olabilmesini sağlamak amacıyla Kur’an-ı Kerim’i tefsir ettirmiştir.
ATATÜRK, KİTLELERLE AYNI DİLİ KONUŞMASINI BİLDİ!
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş sürecinin başarısının sihri de buradadır.
On yıllardır süren savaş ve yenilgiler nedeniyle harap ve bitap düşmüş bir
halkın yeniden ayağa kalkıp şahlanmalarını sağlayan mucize, edilgen kitlelere
dokunabilme; onlarla aynı dili konuşarak sürece katılımlarını sağlayabilme
becerisinin somut bir tezahürüdür.
Sürece dair bir mucize aramak gerekirse o da hedef kitleye dokunabilme ve
onlarla sıcak temas kurabilme, en genel anlamıyla adı konulmamış olsa da sürece
katılımını sağlayabilme refleksinin gösterilmiş olmasında aranmalıdır.
Hiç kuşkusuz, örnek verdiğimiz sürecin tam anlamıyla bir katılımcılık
modeliyle işlediğini söylemek zordur; ancak unutulmamalı ki hukuken tebaa
oldukları bir tarihsel dönemde halkı sürece katabilmek, büyük bir liderlik
özelliğidir. Mustafa Kemal’in itibarının da, önemli ölçüde, bu yeteneğinden
geldiğini belirtelim.
Mustafa Kemal’i çıkartan tarihsel koşullardan başlayarak günümüze kadar
uzanan siyasette, ekonomide ve her türlü yönetsel süreçlerde itibar edinmenin
yolu, yüzünü muhataplarına dönebilmekten geçtiğini söyleyebiliriz.
Mustafa Kemal’i betondan ibaret görüp, lafzının
arkaplanına bakmadığımız ve Atatürkçülüğü iktidardakilerle kavga eder gibi yapıp,
sonra köşemize çekilmek olarak anladığımız sürece onların “90 yıllık reklam
arası” sözleri daha da gerçekleşebilir hale gelecektir.
Cumhuriyet’e “90 yıllık reklam arası” diyenleri,
geldikleri yöntemlerle gönderebilmemiz için Mustafa Kemal’in benimsediği
yöntemleri benimsememiz şarttır. Yüzümüzü muhataplarımıza, yani halka dönersek,
hem konuştukları dilli anlamamız hem de o dili anladığımız için talep ve
isteklerine sahip çıkabilmemiz kolaylaşacaktır.
(*) Kişiliğiniz İtibarınızdır, Elma Yayınevi, s. 56-58.
Yorumlar
Yorum Gönder