Atatürk'ü Anmak: Şimdi SiMurg Olmanın Tam Zamanıdır!
Söylence bu ya, SiMurg, kuşların bilgesi kabul edilirmiş.
Bilgi ağacının dallarında arasında yaşarmış.
Varlığı kuşlar için bulunmaz bir nimetmiş; ne zaman işleri
ters gitse SiMurg’un çözüm bulacağına inanırlarmış.
Ona ihtiyaç duydukları bir gün bakmışlar ki SiMurg yok!
O olmadan da ters giden işlere çare bulmak imkansız
olduğundan vakit kaybetmeden SiMurg’u aramaya koyulmuşlar.
Günler günleri, aylar ayları kovalamış; tam umutlarını
kaybedecekleri an bir kuş sürüsü, O’nun kanadından bir tüy bulmuş.
KAF DAĞI’NIN
ARDI!
Anlamışlar ki SiMurg, Kaf Dağı’nın ardında!
Düşüne tartışa SiMurg’a ulaşmak için yola koyulmaya karar
vermişler.
Etekleri bulutların tepesinde olan Kaf Dağı’na varmak,
meşakkatli işmiş; çünkü oraya varmak için de dipsiz vadileri aşmak
gerekirmiş.
Vadilerden birinin adı Nefs, diğerinin Aşk, ötekinin Cehalet,
berikinin İnançsızlık, az ötedekinin Yalnızlık, sonrakinin Dedikodu ve en
sonuncusunun ise Benlik imiş.
Nefs Vadisi’ne
girdiklerinde kuşların gözleri kamaşmış. Vadi, kuşların önüne istedikleri her
şeye ulaşabilme imkanını çıkarmış.
Hemen oracıkta pek çok kuş, SiMurg’a ulaşma sevdasından
vazgeçmiş.
Yollarına devam eden Kuşların karşısına bu kez Aşk Vadisi çıkmış. Kuşların her biri, gerçekte ucube olan
şeyleri birbirinden güzel görmüşler. Bülbül de güle olan aşkını bu vadide
hatırlayıp vazgeçmiş SiMurg’u aramaktan!
Derken Cehalet Vadisi’ne
ulaşmışlar. Vadiye varır varmaz, her şey ama her şey onlar için çok cazipmiş. Aralarından
bir kısmı diğerlerine, “bilgiye,
bilgeye, SiMurg’a ulaşacağız da ne olacak? Bu kadar da önemsememek lazım”
deyip Cehalet Vadisi’nde kalmaya karar vermişler.
Sayıları giderek azalan kuşlar, yollarına devam ederken,
karşılarına İnançsızlık Vadisi
çıkmış. Vadiye kuş bakışı baktıklarında, yaptıkları yolculuk, bir kısmına
anlamsız gelmiş. Simurg’un kendi dertlerine bir çözüm bulamayacağını belirtip,
orada kalmışlar.

Yalnızlık Vadisi’nden kendisini kurtarıp yola devam edenleri
daha zorlu bir vadi bekliyormuş. Dedikodu
Vadisi olarak adlandırılan bu vadiye geldiklerinde kimin çıkardığı belli
olmayan, çıkartanın da şiddetle inanır hale geldiği dedikoduya göre SiMurg’un
tüyleri ateşte yandığı için kimseye görünmek istemiyormuş; buna rağmen görmek
için ısrar edeniyse öldürüyormuş. Dedikodu o kadar yayılmış ki SiMurg’un
intihar ettiği ve çoktan toprak olduğu bilgisi yayılmış ve bu yüzden pek çok
kuş geri dönmüş.
Sayıları giderek azalsa da kuşlar yollarına devam etmişler
ama bu kez de karşılarına Benlik Vadisi çıkmış.
Vadiye giren kuşlar, kendilerinin diğerlerinden çok daha
akıllı, çok daha zeki, çok daha güzel olduğu hissine kapılmışlar. Herkes,
kendisinin lider olması gerektiğini düşünüyor ve öne geçmek için diğerlerini
eziyormuş. Hatta bu yüzden pek çok kuş telef olmuş.
SİMURG,
BİZİZ!
Kalanlar yollarına devam etmişler ve umutlarının giderek
tükenmeye yüz tuttuğu bir anda Kaf Dağı’na varmışlar. Dönüp kendilerine
baktıklarında sayılarının otuz olduğunu görmüşler.
Meğer SiMurg kendileriymiş; zira SiMurg OtuzKuş demekmiş!
Simurg Efsanesi’ni, bana, Atatürk’ün 78 yıl önce bugün, 10
Kasım günü, sonsuzluğa yelken açmış olması hatırlattı.
Hiçbir şey, Türkiye’nin içinde bulunduğu “ahval ve şerait”i, Simurg Efsanesi’nden
daha güzel anlatamaz!
Nefsine yenilenler, cehalet denizinde boğulanlar, en küçük
zorluk karşısında inançsızlığa kapılanlar, yalnızlığa sürüklenenler,
dedikodunun girdabına kapılanlar, benlik sevdasına tutulup kardeşlerine
hayatını zindan edenler. Tekmili birden Cumhuriyet tarihinin özeti gibidir.
Bugün 10 Kasım ve elbette her 10 Kasım’da Atatürk’ü anmak,
bir vefa borcudur ve bu borç, öyle kolay kolay ödenecek gibi durmuyor.
Ama Atatürk’ün anılması kadar anlaşılmasına daha çok ihtiyaç
olduğu açıktır.
Atatürk, SiMurg olmanın gereğine inanmıştı ve bu yüzdendir
ki işgalcilerin savaş gemilerinin İstanbul Boğazı’na demirlediğini kendisine
söyleyenlere, “geldikleri gibi giderler” demişti.
Şimdi SiMurg olmanın tam zamanıdır!
Yorumlar
Yorum Gönder