Bana Bir Harf Öğretenin....

Bir harf öğretmenim!

Bütün öğretmenlere ve bana öğretmenlik yapanlara!

Biliyorum; bugünün Öğretmenler Günü olarak kutlanması, Darbeci General Evren'in talimatıyla başlamıştı.
Öğretmenlik gibi olağanüstü bir mesleğin darbeci bir general tarafından kendisini sevimli göstermek için kullanılması büyük bir şanssızlık!
O darbeci ki bizim kuşağın tümüne hayatı zindan etmişti.
O darbecinin arkasına sığındığı Atatürk'ten hareketle gündeme getirilen Öğretmenler Günü'nün benimsenmesi yahut sindirilmesi elbette o kadar da kolay olmayacaktı.
Üstelik 5 Ekim gibi UNESCO tarafından kabul edilmiş bir gün varken!
24 kasım öğretmenleri günü ile ilgili görsel sonucu
5 EKİM'DEN 24 KASIM'A!
5 Ekim Dünya Öğretmenler Gününü evrensel kılan, doğrudan öğretmenlik mesleğinin okul ve toplum yaşamındaki önemini, statüsünü, belli başlı temel sorunlarını ele alan  bir belgenin kabul edilmiş olmasıydı.
İçinden geçtiğimiz tarihi süreç, bize, 5 Ekim'in anlam ve önemini unutmadan 24 Kasım'ın anlam ve önemini de kavramamız gerektiğini gösteriyor.
24 Kasım'ın nasıl bir anlamı ve önemi vardır?
24 Kasım, Mustafa Kemal Atatürk'e Başöğretmen unvanının verildiği gündür.
Niçin?
Çünkü aslında neredeyse bütün bir toplumun okuma yazma bilmediği ve dolayısıyla dünyadaki gelişim ve değişimden habersiz kaldığı Türkiye'de devrim niteliğinde reformları başlattığı için.
Devrim niteliğindeki bu reformların başında okuması ve yazması daha kolay olan Latin Harflerinin kabulü gelmektedir.
Cumhuriyetin ilanından sonra peş peşe uygulamaya konulan devrim niteliğindeki reformlardan biri olan Latin Harflerinin Kabulünün tarihi 1 Kasım 1928'dir.
Aynı yılın 24 Kasım'ında da Mustafa Kemal Atatürk'e "Başöğretmenlik" unvanı verilmişti.
24 kasım öğretmenleri günü ile ilgili görsel sonucu
Ardından başlatılan seferberlikle neredeyse sıfır olan okuma yazma oranını artırmak için Halk Mektepleri, Halk Dershaneleri ve Gece kursları "Millet Mektepleri"ne dönüştürülerek, herkesin okuma yazma öğrenmesi için ilk adım atılmıştır. Devlet daireleri, köy odaları, mahalle kahveleri, hapishaneler ve kışlalar başta olmak üzere akla gelebilecek her yer okul, herkes de öğrenci olmuştu!
Bu öyle bir seferberliktir ki öğretmenlerle birlikte bildiğini karşısındakine aktarabilme yeteneği olan herkes bu sürece aktif olarak katılmıştı.
Aydınlar da bu sürece katılmaktan geri durmamışlardı.
TARİHTEN KOPMAK MI, TARİHLE TANIŞMAK MI?
Mustafa Kemal'in asıl amacı, herkesin okuma yazma öğrenerek, kendisiyle ilgili karar alma süreçlerine katılmalarını sağlamak ve hepsinden önemlisi neredeyse toplumun her yanını saran hurafeleri toplumsal hayattan söküp atmaktı.
Yalnızca 1928 ile 1929 yılları arasında, yani bir yıl içinde tam 597.010 kişiye okuma yazma öğretilmişti.
Şimdilerde, Arap harflerinin kaldırılıp yerine Latin harflerinin kabul edilmesine ilişkin olarak "bizi tarihimizden kopardılar" diyorlar ya; tümüyle safsataya dayanıyor.
Hiç kuşkusuz, "bir lisan, bir insan"dır ancak Arapçanın resmi alfabe olarak benimsendiği Osmanlı döneminde, halkın sadece duaları ezberlemesiyle yetinen bir devlet geleneği olduğunu; halkın okuma yazma bilmesine gerek duyulmadığını da unutmamak gerekiyor.
İnsan bilirse kendi geleceğiyle ve içinde yaşadığı toplumun kaderiyle ilgili söz sahibi olabilir.
Bu açıdan bakılırsa Mustafa Kemal Atatürk'ün başlattığı okuma yazma seferberliği, tarihinden kopartılmış koskoca bir toplumu tarihiyle tanıştırmanın başlangıcı kabul edilmelidir.
Mustafa Kemal ve arkadaşları da, pek çok reformun yanında okuma yazmayı yaygınlaştırmak için Latin Harfleriyle başlattıkları kampanyayı büyük bir azim ve kararlılıkla sürdürmüşlerdi.
Okuma yazma oranının neredeyse sıfır olduğu bir ülkede, henüz yüzyıl dolmadan okuma yazma bilmeyenin kalmadığı bir ülke yaratılmış olması öyle yabana atılacak bir şey değildir.
TEK ADAM OLMAK İSTEMEMİŞTİ!
Mustafa Kemal Atatürk'ün "dediğinin dedik" olduğu tarihsel dönemeçte bu toplumun pek çok acılara gark olduğu inkar edilemez.
Ama aynı Atatürk'ün, "öküzünün tekini vergi diye elinden alınan çiftçi"yi bizzat Bakanlar Kurulu toplantısına katarak, uygulanan faşizan yöntemi şiddetle eleştirdiği; kadınların toplumsal hayata katılabilmesi için daha 1930'da hak eşitliğini sağladığı ve halktaki "kurtarıcı" beklentisini değiştirmek için çabaladığı gerçeğini unutmamak gerekir.
1930'ların başında, "Halkımızın zihninde kökleşmiş olan her şeyi başta bulunandan beklemek itiyadı beni çok üzmektedir. Herkesin büyük bir tevekkül ve rehavet içinde, bütün iyilikleri bir şahıstan yani benden beklediklerini"dile getirmişti.
Son olarak şunu yazabilirim:
Bakın dünyanın değişik coğrafyalarına.
Bütün o coğrafyalarda her halk, bir yandan 5 Ekim Dünya Öğretmenler Günü'nü kutlarken, diğer yandan kendi tarihi açısından büyük anlamlar ifade eden başka bir günü de kendilerine özgü Öğretmenler Günü olarak benimsemiştir.
Bu açıdan bakıldığında 5 Ekim ve 24 Kasım'ı birbirine alternatif günler olarak değil; tam tersine birbirinin tamamlayan günler ve aydınlanmanın ve emeğin mücadelesinin köşe taşları olarak görmek gerektiğini belirtmek isterim.
Bu vesileyle 24 Kasım Öğretmenler Günü'nü kutlarım.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Neşet Baba!

Elli dirhem fazla gelmiş ayrılık!

HALKIN POLİSİ CEVAT YURDAKUL