Kadınlar Özgürse!...
Rivayet edilir ki 7. yüzyılda, Uygur Hakanının annesi Uluğ Hatun
bir çeşit yargıçlık yapar, anlaşmazlıkları çözermiş.
Eski
Türkler deyip geçmeyin; Örneğin Osmanlı Devleti’nin ikinci padişahı sayılan
Orhan Bey zamanında da durum fena değilmiş.
1333’de
geldiği İzmir’de Orhan Bey’in karısı Nilüfer Hatun’un huzuruna alınan İbn-i
Batuta, “Bu memlekette
kadınlar erkeklerden daha üstün” diye not etmiş.
KADINLAR İÇİN KARANLIK DÖNEM!
Çok
geçmemiş; dönemin Şeyhulislamından alınan fetvalar ile 1603’te kaymakçı dükkanlarına
girmeleri; 1610’da, erkekler ile aynı sandala binmeleri; 1787’de, mesire
yerlerine gitmeleri; 1828’de ince kumaştan ferace giymeler yasaklanmış.
Sonrasını
biliyorsunuz!
1876’da
Anayasasının akabinde yapılan Meclis-i Mebusan seçimleri için her 50 bin erkeğe
denk gelecek bir biçimde bir mebus seçilmiş.
Seçen
de erkek, seçilen de!
Kadınlar
o tarihlerde kayıt altına bile alınmazmış.
İlk
kez 1882’de nüfusa kayıt edilmeleri kabul edilen kadınlar için siyasi açıdan
ilk adımı İttihat ve Terakki Partisi atmış; örneğin Cevdet Paşa’nın kızı olduğu
belirtilen Emine Seniye, İT’in faaliyetlerine aktif olarak katılmış.
KADIN DÜNYASI DERGİSİ!
İttihat
ve Terakki’nin politik hattına mensup kadınların sosyal amaçlı kadın dernekleri
ard arda kurulurken, ilk kez 1913’de “Osmanlı
Müdafaa-i Hukuk-ı Nisvan Cemiyeti” (Osmanlı Kadınının Hakkını
Savunma Derneği) kurulmuş ve bu dernek, Kadınlar Dünyası adlı bir de dergi
çıkartmış.
Bu
dernek, 1921’de, kadınlara seçme ve seçilme hakkının verilmesi için etkin bir
kampanya yürütmüş.
16
Haziran 1923’de ise Kadınlar Halk Fırkası kurulmuş.
Ziya
Gökalp gibi pek çok erkeğin de destek verdiği kadın mücadelesi, 1930’larda
önemli bir dönemeci geçmiş; bu tarihte çıkartılan bir yasayla belediye
seçimlerine katılmaları sağlanmış.
Ancak
kadınlar, genel politikaya katılmak; ülkenin geleceği hakkında söz sahibi olmak
için yaklaşık elli yıldır yürüttükleri mücadeleyi, 1934’de, Meclis’in önüne
taşıyarak, taleplerini yüksek sesle dile getirdikten sonra Mustafa Kemal
Atatürk, "Arkadaşlar,
kadınlarımız Mecliste görev isteğinde haklıdırlar. Hemen kanun tasarısı için
çalışmalara başlayınız" demiş.
Ardından
da 5 Aralık 1934’de kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanıyan yasal düzenleme
yapılmış.
Düzenlemeden
sonra Atatürk şunları söylemiş:
YENİLGİNİN CEREMESİNİ KADINLARA ÇEKTİRMEK!
"Siyasal ve toplumsal hakların kadın
tarafından kullanılmasının insanlığın saadeti ve prestiji açısından gerekli
olduğuna eminim."
1935’de
yapılan seçimlerde 18 kadın meclise girmiş.
Sonrasını
biliyorsunuz!
Nilüfer
Hatun’dan başlayıp siyasal ve toplumsal hayata katılan kadınlar, Osmanlı’nın
karanlık döneminde evlerine kapatılmış ve insandan bile sayılmamışlardır. O
karanlık dönemin,1600’lerde başladığını görüyoruz.
1600’ler, Osmanlı Devleti için Duraklama Dönemi olarak
adlandırılıyor.
Yaşadıkları yenilgilerin yükünü kadınlara yıkmak, cinsiyetçi
hegemonyanın uyguladığı eski bir gelenektir.
Elbette kadınların eve kapatılmasının her şeyi güllük
gülistanlık yapmayacağının farkındalar ama tıpkı şimdikilerin Suriye’ye girerek
insanların içeride neler olup bittiğini görmelerini engellemek istemeleri gibi
Duraklama Döneminin yöneticileri de kadınlar üzerinden tribünlere oynamışlar.
Olmuş mu?
Olmamış!
HAYAT VARSA MÜCADELE DE VARDIR!
Nerede hayat varsa orada mücadele vardır; ama içten içe ama
açıktan açığa!
O mücadelenin sonucudur ki kadınların yeniden toplumsal ve
siyasal hayata katılmaları, 19. Yüzyılın sonlarında mümkün olmuş; 20. Yüzyılın
ilk çeyreğinde ise seçme ve seçilme haklarını elde etmişler.
Elbette
bu süreçte Mustafa Kemal Atatürk’ün takındığı tavır önemlidir. O kadınların
siyasal ve toplumsal haklarını kullanmasını “insanlığın saadeti ve prestiji için gerekli”
görüyordu.
Ama
sorarım size; Atatürk’ün bu düşüncelere ulaşmasında kadınların yürüttükleri etkili
ve ısrarlı mücadeleyi görmezden gelebilir miyiz?
Öte yandan yaşadıklarımız, bu ülkenin sürekli olarak bir fasit
dairenin içine çekildiğini gösteriyor.
Daha bir kaç gün önce 12 yaşından küçük kız çocuklarının
tecavüzcüsüyle evlendirilmesine olanak tanımayı düzenleyen bir teklifi
yasalaştırmak istemişlerdi.
Kadınların kararlı duruşuyla geri adım attılar.
Emin olun, ilk fırsatta gene getirecekler.
Demek
ki neymiş?
Her koşulda mücadele etmek, hakkımızı, hukukumuzu korumak
gerekliymiş.
Mücadele edenler her zaman kazanmayabilirler ama kazananlar hep
mücadele edenlermiş.
Yorumlar
Yorum Gönder