8 Mart, Mücadele ve İşbirliği

"işbirlikçilik", çoğu zaman negatif bir çağrışım yapar.
Nereden baktığınıza bağlı olarak, güzelliği ve dayanışmayı çağrıştıran bir içeriği olduğunu kim inkar edebilir?
Örneğin Jean Paul Sartre, doğup büyüdüğü ve yurttaşı olmaktan gurur duyduğu Fransa'ya karşı Cezayir Ulusal Kurtuluş Savaşının yanında yer almış ve bu tavrıyla tam bir "işbirlikçi" gibi davranmıştı.
EZİLMİŞİN İŞBİRLİKÇİSİ OLMAK!
Sınıfsal ve cinssel açıdan da "ezilmişin işbirlikçisi" olmanın güzel tarafları var.
Ama aslolan ezilen ulusun, sınıfın ve cinsin "kendi kaderini tayin etme" mücadelesinin temel dinamiği olmasıdır.
Bugün 8 Mart ve ezilen cins olan kadınların mücadele tarihine bakalım.
Elbette bu süreçte bir grup erkeği de kadınların hemen yanı başında mücadelenin içinde görüyoruz ama 8 Mart'ta kutladığımız, aslında kadınların mücadele ruhudur!
Bakın tarihe; tarihsel dönüşümlerin pek çoğunda kadınların iz bırakan eylemlerini görürsünüz.
Her yıl 8 Mart ile andığımız kadınların haklı mücadelesinin sonucudur.
8 Mart 1857'de, tekstil işçisi kadınların çalışma koşullarının düzeltilmesi için gerçekleştirdikleri eylem, 1842 tarihli Büyük İngiltere Grevini saymazsak, tarihin not düştüğü ilk kitlesel ve tarihin önünü açan eylemdir.
Bu tarihten 51 yıl sonra 8 Mart 1908'de yine tekstil işçisi 15 bin kadının, hem 51 yıl önceki eylemi anmaları hem de kadınlara oy hakkı verilmesi, çalışma saatlerinin azaltılması ve bugün hala önemli bir sorun olmayı sürdüren çocuk işçiliğinin yasaklanması için gerçekleştirdikleri eylem de öyle!
İstedikleri "Ekmek ve Gül" idi!
2016'da işlenen kadın cinayeti ile ilgili görsel sonucu
TARİHİ DÖNEMEÇLERDE KADIN İZİ!
O kadar güçlü bir talep ki kimse görmezden gelememiş.
Önce Amerikan Sosyalist Partisi, 1910'da Şubat ayının son Pazarını Kadın Günü; ardından da Kadın Enternasyonali, 1911'de 8 Mart'ı Uluslararası Kadın Günü ilan etmiş.
8 Mart'ın Kadınlar Günü ilan edilmesi, elbette kötü çalışma koşullarının iyileşmesini sağlamamış; hatta hemen akabinde, yani 25 Mart 1911'de New York'taki Triangle Gömlek Fabrikasında çıkan yangında 140 göçmen kadın yanarak ölmüş.
Vahşi kapitalizmin yarattığı kötü çalışma koşulları nedeniyle işçi kadınların diri diri yanması, yüz bin kişi tarafından protesto edilmiş.
8 Mart, aynı zamanda, tarihe Ekim Devrimi diye geçen eylemin başlangıç günüdür ve tarihin başka bir biçimde yazılmasının başlangıcı kabul edilen bu başlama vuruşunu da kadınlar yapmış.
Dün, Ankara’da düzenlenen Kadın İşçiler Kurultayı’na katılmak için Bursa’dan yola çıkan ve trafik kazasına kurban edilen 7 kadın işçi de bu mücadelenin ayrılmaz bir parçası.
Kısacası bugün en ücra beldedeki belediye başkanından Cumhurbaşkanına kadar herkesin hamaset dolu sözlerle kutlar göründükleri 8 Mart, bizzat kadınlardan tarafından insanlık tarihine armağan edilmiş bir mücadele günüdür.
Attila İlhan, bir şiirinde bu mücadeleci kadınları çok güzel dizeleştirmiş:
"Gözlerin kaç gece eder
Dudakların kaç karanfil 
Gülünce sehpalar devriliyor 
Kızgınlığın kaç yanardağı"
İşte budur!
Biz o kadınları hayatın her alanından tanıyoruz.
Berfo Ana, uzun ömrü boyunca hep bir "yanardağ" gibi dikildi haksızlığın karşısına.
"Siçturma madenine" diyen Karadenizli kadınlar da öyle!
Bu bapta elbette "Cumartesi Anneleri"ni de anmak gerekir.
ÖZGÜRLÜK, MÜCADELEDEN GEÇER!
Her mücadelenin bir hedefi var!
Fransız Sömürgeciliğine karşı mücadele ederken Sartre'ın "işbirlikçi" olmasına yol açan Cezayir halkının hedefi nasıl bağımsız bir Cezayir ise sınıf mücadelesinin hedefi, "özgürlükçü ve eşitlikçi" bir düzen kurulması; kadınların hedefi ise erkek egemen sisteme karşı "cinsiyet eşitliği" mücadelesinin başarıya ulaşmasıdır.
Bu mücadelelerinde zorluklarla karşılaştıklarını, erkek cinsinin şiddetine maruz kaldıklarını, katledildiklerini nasıl görmezden geliriz?
Nihayetinde Özgecan'ı katleden de, Kadıköy'de üniversite öğrencisine gece yarısı tecavüz eden de, hamile bıraktığı kızı sırtından pompalı tüfekle vuran da, "babasının 9 yaşındaki kızına şehvet duyması haram değil" diyen de, "kadın dostu" Karşıyaka Belediyesi'nin hazırladığı "sana ne" afişlerini eleştiren de erkek!
Üstelik o "erkek"lerin yönettiği Türkiye'de her gün birden fazla kadın cinayete kurban gidiyor.
2002-2016 arası dönemde tam 5 bin 734 kadın öldürülmüş.
2016'da işlenen kadın cinayeti ile ilgili görsel sonucu
O "erkek"ler, kadınların yüzde 40'ını sürekli dövüyor; yüzde 45'ine duygusal şiddet uyguluyor; yüzde 16'sına ise zorla sahip oluyor.
Gelelim meramımıza!
Yukarıda da dikkat çektiğimiz gibi yürüttükleri hak mücadelesiyle tarihin akışını değiştiren kadınlar, duygusal şiddet görmemek, dayak yememek, tecavüze uğramamak ve elbette öldürülmemek için cinsiyet eşitliği için mücadelesi yürütüyor.
Bu mücadelelerinde elbette "işbirlikçi" erkeklerin yardım ve desteğine de ihtiyaç var.
Mücadele ruhları yüksek kadınların "işbirlikçisi"  olmak, erkekler için gurur verici olmalı.

Mücadele ruhları daim olsun!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Neşet Baba!

Elli dirhem fazla gelmiş ayrılık!

HALKIN POLİSİ CEVAT YURDAKUL