Çanakkale Bir Başkaldırıdır!
Bugün 18 Mart!
Çanakkale Destanı’nın 102. Yıldönümü.
O gün, zalimin zulmüne, emperyalistin işgaline karşı bir
başkaldırı günüdür.
O gün bugündür, ne zaman başımız sıkışsa bize yol gösteren
bir deniz feneridir Çanakkale!
ÇANAKKALE
GEÇİLMEZ!
Bir düşünsenize; Dedelerimiz, Çanakkale Destanını niçin
yazdılar?
Niçin 250 bin canını toprağa vermekte hiç tereddüt etmediler?
Niçin “Çanakkale
geçilmez” dediler?
Elbette emperyalizme ve sömürgeciliğe #hayır demek için
Eğer Dedelerimiz, Mehmet Akif’in dizeleştirdiği gibi “Eski Dünyâ, yeni Dünyâ, bütün akvâm-ı beşer”e
hayır dememiş olsalardı, şimdi İstanbul’da kol geziyordu İngiliz Sömürge Valisi.
Tarih, eğer hakkını verirsen anlam kazanan bir gerçekliğin
hikayesidir; yaşamaktan da zordur yazılması.
Biliyorum, çok zor; Çanakkale’de göğüs göğse çarpışırken,
Sarıkamış’ta donarken canını veren ama elini işgalciye vermeyen bir kuşağın
torunu olmak.
Biliyorum, çok zor; yalan makineleri harıl harıl yalan
üretirken; attığımız adımı, ağzımızdan çıkanı provokasyonlarına alet etmek için
akla hayale gelmedik kışkırtmalara başvururlarken.
Mehmet Akif, o gün değil de, bugün yazsaydı “Çanakkale Destanı”nında geçen şu
dizeleri:
"’Bu, taşındır’
diyerek Kâ'be'yi diksem başına;
Rûhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;”
Rûhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;”
“Vay, Ka’be’ye laf
etti” diyecekler.
Bilirler elbet “teşbihte
hata olmaz” sözünü ama niçin “tek
adam” rejimine geçeceğimizi konusunda halkı ikna etmek yerine habire “kutsala laf ettirmeyiz” repliğini
tekrarlar dururlar.
Anlaşılacağı gibi “kıldan
ince kılıçtan keskin” bir süreçten geçiyoruz.
“GELDİKLERİ
GİBİ GİDERLER”!
Zor olduğunu biliyorum ama ne demiş Faruk Nafiz Çamlıbel?
“Yaşamaz ölümü göze
almayan.
Zafer, göz yummadan koşana gider.”
Zafer, göz yummadan koşana gider.”
Başlarında Mustafa Kemal, dedelerimiz, “Bugün Çanakkale, yarın İstanbul” diyenlere “Hayır, geçemezsiniz” dediklerinde bütün dünya dudak bükmüştü.
İşin aslı, o zamanlar İstanbul’da ikamet eden “Padişah” da; ondan sonra gelen ve daha
sonra bir İngiliz Gemisine binerek apar topar İstanbul’u terk eden “Padişah” da dudak bükenlere hak vermişti.
Zaten o yüzdendir ki Çanakkale’den geçemeyenler, teslim
aldıkları Padişah sayesinde ellerini kollarını sallayarak girmişlerdi İstanbul’a.
Ancak, elbette bu topraklarda, “emperyalizme hayır” diyerek; “gün
doğmadan neler doğar” sözünü hatırlatanlar da vardı.
Emperyalist işgalcilerin savaş gemileri İstanbul Boğazı’nı
kirletirken, Mustafa Kemal’de sembolleşen o mücadele çizgisi, “geldikleri gibi giderler” sözüyle
tarihe not düşmüştü.
İşte bugün köprü yapmak için bir boydan bir boya Çanakkale
Boğazı’na güvenle gidilebiliyorsa o gün “hayır”
diyen dedelerimizin sayesindedir.
O DEDENİN TORUNU!
250 bin şehidin ve nice gazinin canıyla kanıyla elde edilmiş
bağımsızlık destanında yanda gördüğünüz madalyanın sahibi bir gazinin torunu
olarak yazıyorum bunları.
Önceki senelerde bu mevzuuyla ilgili yazmıştım şu notu:
“Muhtemelen ‘memleket
meseleleri’nin çokluğundandır; biz solcular, Çanakkale'de emperyalist işgale
karşı gerçekleşen direniş destanına pek dokunmayız.
İşin içinde biraz da, ‘şovenizmden uzak durmak’ sendromu da var elbette!
Oysa Çanakkale, müthiş bir destandır; emperyalist işgale karşı!
Sonrasında demokratik ve özgürlükçü bir Türkiye kurulmamış olması, Çanakkale'deki direnişin değerini azaltmaz; tam tersine bu halkın, gerektiğinde işgalciye elini vermeyeceğinin göstergesidir Çanakkale.
Biz solcuların bir başka özelliği daha var; övünmekten utanırız.
Fotoğrafta gördüğünüz Gazilik Madalyası, Büyük Dedeme ait.
Sözün özü, mücadele geleneğinin içinden geliyoruz.”
İşin içinde biraz da, ‘şovenizmden uzak durmak’ sendromu da var elbette!
Oysa Çanakkale, müthiş bir destandır; emperyalist işgale karşı!
Sonrasında demokratik ve özgürlükçü bir Türkiye kurulmamış olması, Çanakkale'deki direnişin değerini azaltmaz; tam tersine bu halkın, gerektiğinde işgalciye elini vermeyeceğinin göstergesidir Çanakkale.
Biz solcuların bir başka özelliği daha var; övünmekten utanırız.
Fotoğrafta gördüğünüz Gazilik Madalyası, Büyük Dedeme ait.
Sözün özü, mücadele geleneğinin içinden geliyoruz.”
O DEDENİN
TORUNU, BU TORUNUN DEDESİ!
Mücadele geleneğimiz, gerçeğin peşinde gitmemiz gerektiğine
işaret ediyor.
Gerçek, bir Meksika atasözünde denildiği gibidir:
"Biri size
güneşi gösterdiğinde, parmağın ucuna bakarsanız, yanılırsınız. Parmağın ucunda
gerçeği göremezsiniz. Eğer güneşe bakarsanız, yine yanılırsınız. Gözleriniz
kamaşır, gerçeği göremezsiniz. Gerçek, parmağın ucuyla güneş arasında uçan
güvercindir."
Şimdi sıra Türkiye’nin gerçeklerini görmekte!
Türkiye’nin gerçeği parmak ile güneş arasında uçan
güvercindedir.
Hani Hollanda şöyleymiş, Almanya böyleymiş diyorlar ya, emin
olun; size ısrarla parmaklarının ucunu ya da güneşin yakıcı ışınlarını
göstermek için yapıyorlar bunu!
Siz güvercine bakın; bu ülkeye barışı ve kardeşliği o
gerçeklik getirecektir.
İşte bu nedenle emperyalizme, faşizme, şovenizme hayır
diyoruz.
Demokratik, herkesin hakkına ve hukukuna saygı gösteren,
yasamanın, yürütmenin, yargının birbirinden bağımsız ve titizlikle görevini
yerine getirdiği, kimsenin inancına, ifadesine ve düşüncesine halel
getirmeyecek kadar özgürlükçü bir Türkiye için hayır diyoruz.
Dedelerimize yakışır torun, torunlarımızın gurur duyacağı nineler
ve dedeler olmak için bugün de hayır diyoruz.
Yorumlar
Yorum Gönder