Ahlaken Yalnız Kalmak!
Tarihin en tartışmalı referandumu sonuçlandı.
Toplum olarak “hayır”
dediğimiz halde, kanunu açıkça ihlal eden YSK’nın yaklaşık 2,5 milyon “mühürsüz oyu” geçerli saymasının
sonucunda“evet” cephesi kazanmış
ilan edildi.
Böyle bir kararın, troller hariç, evet verenlerin çoğunluğu
dahil olmak üzere, hepimizin göğsünün üstüne bir ağırlık çökmesine, haksızlığa
uğramışlık duygusuna kapılmamıza yol açtığına eminim.
Bu yazı yazıldığında henüz sonuç kesinleşmemişti ama artık
Türkiye’de yeni bir hukuksal düzen geçerli!
Bu yeni hukuksal düzen, hiç kuşkusuz binlerce yıllık vicdani
geleneği ve ahlaki birikimi de yok etti.
Vicdani gelenek ve ahlaki birikim denilince izlediğim filmden
bir cümle dikkatimi çekti.
AŞK, ŞİDDET VE CİNAYET!
Filmin adını hatırlamıyorum.
Kadın oldukça varlıklı ama ilişkilerinin başlangıcındaki
temel saik bu değil; hakikaten aşıklar.
Sonrası malum; bıktırıcı tekrarlar, rutin gerilimler…
Erkek bu arada bir de sevgili ediniyor.
Derken, bir gün kadın banyoda ölü bulunuyor.
Kuşkular üzerine çeken ve hakkında dava açılan adam, 1
milyon dolar kefalet karşılığında serbest kalıyor.
Kendisine avukat olarak ünlü bir hukuk profesörünü tutan adam,
ilk yargılamada jüri tarafından suçlu bulunuyor.
O noktada “ortak akıl”
devreye giriyor ve hukuk profesörünün genç ekibi, bazı kuşkuları dile getirerek
adamın yeniden yargılanmasını sağlıyor.
Yeniden yargılama bitiyor ve profesör, gelişmeleri haber
vermek için adamın evine geliyor.
Adam ve sevgilisi umutsuz biçimde soruyorlar.
Profesör; “sonuç
beklediğimiz gibi olmadı” diye cevap verip, cümlesini tamamlamadan dikkatle
karşısındakilere bakıyor. Belli ki tepkilerini ölçmek istiyor.
Sevgili konumundaki kadın, ağlamaklı bir şekilde, adama
dönüp, “biliyordum, bundan kurtulmamız imkansız” mealinden
bir şeyler söylüyor.
O sırada profesör, sözünü tamamlıyor; “ beklediğimizden daha iyi bir sonuç aldık” diyor.
Adam ve sevgilisi, aklandığını öğrenince sevinç çığlıkları
atıyorlar; kadın 1 milyon doların hayalini kuruyor.
YENİ DÖNEM,
YENİ GÖREV!
Adam, profesöre “elbette
biz çok güçlüyüz” şeklinde bir cümle kuruyor.
İşte o an hukuk profesörü, benim açımdan tarihi anlamı olan
şu sözü söylüyor:
“Hukuken güçlü
olabilirsiniz ama ahlaken yalnızsınız.”
Bu referandum, Türkiye’de yalnızca yeni bir hukuksal düzen
tesis etmekle kalmadı; aynı zamanda ahlaken yalnızlaşan bir muktedirler düzeni yarattı.
Davul zurna ile girdiklerini iddia ettikleri AB’den kapı
dışarı edilmelerine ramak kalınan bir noktaya gelinmesi de, bu “ahlaki yalnızlık” nedeniyledir.
Ne uğruna?
“İktidarı yasamanın
denetiminden kaçırmak” uğruna!
Yani “iktidardakiler
güçlenirken” Türkiye giderek yalnızlaşıyor.
Bize düşen görev, Türkiye’yi içine çekildiği bu yalnızlıktan
kurtarmaktır.
Yeni dönemin “amasız-fakatsız”,
tartışmasız yerine getirilmesi gereken görevi budur.
Yorumlar
Yorum Gönder